Gündemin ışık hızıyla değiştiği ülkemizde değişmeyen tehlikeli bir gündemimiz oldu maalesef. Koronavirüs diye bir belaya sahibiz artık. Sağlık açısından, ekonomik açıdan, moral açısından ve daha pek çok alandan bir bela sardı ki başımızı, “Of” dedik artık…

 

Devlet, virüsten etkilenen ilk kitle olan 65 yaş üzerine karşı ciddi önlemler alırken, onların yaşamını da kolaylaştıracak formüller buldu. Bu süreçte emeği geçen herkese teşekkür etmeliyiz. Fakat eli öpülesi yaşlılarımızın konusu toplumda yanlış anlaşıldı. Bazı haysiyetsiz, ahlak yoksunu canlılar, sokakta gördüğü yaşlılara direkt Koronavirüs muamelesi yaptı. Bu zavallı kişilikler, virüse bile bu kadar sert tepki vermedi oysa… Dışarı çıkan yaşlılara hakaret etme boyutuna gelerek, “Neden dışarı çıkıyorsun?” diye onları azarlayanları gördük.

 

Virüsü yayanın yaşlılar olduğunu sananlar var. Halbuki 65 yaş üzerine karşı alınan tedbirler, seni beni değil, bizzat onları korumak içindi. Virüsü taşıyan ve yayan onlar değil. Aksine virüsün son durağı yaşlı insanlar. Yani, yaşlının suçu yok. Suç sende ve bende birader. Taşıyan ve yayan sen ve ben…

 

Sokakta sen gezeceksin, işe ben gideceğim, eve dönünce de sokağa çıkartmadığımız yaşlılara virüs geçmeyecek öyle mi? Bu işte bir terslik var. Bence, yaşlılar bize kızmalı, “Niçin sokağa çıkıyor da bana virüs getiriyorsun” diye… Gördüğünüz yaşlılara değil, kendimize kızalım niçin sokaktayız!

 

Peki madalyonun diğer yüzünde ne var? Evde ödenmeyi bekleyen dört fatura var. Elektrik, şu zammı yerleştirdikleri su, ısısıyla değil bedeliyle el yakan doğalgaz ve telefon… Mutfak masrafı ve ev kirasını saymıyorum. Sokağa çıkmayayım tamam… Ama faturayı ödemediğimde bu dördü kesilecek. Faturayı yazan diyor ki, “Sokağa çık, para bul ve bunu öde!”. Ben şimdi ne yapacağımı bilemedim. Devlet, halen bu konuda mali adımlar atabilmiş değil. Atmaya da ülkenin bütçesi yetmez. Şimdilik dua ile idare edeceğiz…

 

Bu ne çelişki?

 

Milli Eğitim Bakanlığı, EBA ile başarılı bir hamle yaptı. Fakat bir ihmal ile el kadar çocuklara bir çizgi film izlettirildi. O sabilerin hiç tanımadıkları bir adamın boynuna ip geçirdiler ve sandalyesine tekme vurdular bu çizgi filmde. Bu görüntülerin çocuklara izlettirilmesinde büyük hata yapıldı. Derken elimizden, bizim sağlığımız için Cuma namazını aldılar. “Tamam” dedik, “Afet durumunda sabredeceğiz” dedik. Ama kalktı Diyanet İşleri Başkanı, 5-10 kişiyle gösteri namazı kıldı Cuma günü, bir de yetmedi canlı yayınladı. İşte bu hiç olmadı. Aklıma bir anda şu geldi:

 

Askerliğimi Mardin Nusaybin’de yaparken, eğitim amaçlı su ve çaydan mahrum kalmıştık. Boğazımız kurumuş ve yutkunurken acımaya başlamıştı. Komutan, elinde bir bardak çayla çıktı ve bize bakıp, sırıta sırıta höpürdeterek çayı içmişti.

 

Bu hassas süreçte bu tür gafletlerle vatandaşın motivasyonunu bozmak çelişkili bir harekettir ve eleştiriye açıktır. Bu şova gerek var mıydı? Ben kılamazken sen o 10 kişiyle kılıp bir de bunu canlı verince neyi amaçladın? Şimdi kalkıp da bu halka gönüllü karantinayı bu şartlarda nasıl yaptıracağız merak ediyorum.

 

Önleminizi alın, hayatınıza devam edin, sağlıkla kalın. İsterseniz evde kalın, isterseniz işinize bakın. Ama yaşlılarımızdan uzak durun. Onlara ihtiyacımız var…