Hayatımızda “klişe” haline gelen bir cümlemiz var malumunuz: “Vaka sayıları artıyor”... Kiminiz duymaktan bıktınız, kiminiz bu cümle yüzünden burnunu dahi camdan dışarı çıkartamıyor. Kimisi de umursamıyor bile...

İşte o umursamayanlar nedeniyle bu “klişe” cümleyi her gün duyuyoruz. KarasuHaberleri.com internet medyamızda her akşam vaka tablosu yayımlanıyor. Rakamlar ürkütücü. Bu Türkiye genelinde.

Ayağımız yere bassın ve bakalım Karasu’ya. Karasu’nun koronavirüs haritasını HES programına sahip herkes cep telefonundan bakabilir. İnternet medyamızda haberi de yapıldı, gazetemizin de ilk sayfasında zaten mevcut.

Bu da ağır değil mi? Pek şöyle örnek vereyim. Hastanede görevli bir ahbabımın kendi sözleri: “Koronavirüsü atlattım, ama nasıl atlattım bir de bana sor. Nefes alamadığım için telefonlara bile cevap veremiyordum. Ağrılarım yüzünden yerde yuvarlandığımı biliyorum. İntihar etmeyi bile düşündüm”...

Hala ağır gelmiyor mu size? Şöyle devam edeyim: Hastanelerde boş yatak kalmadı. Karasu’ya, diğer ilçelerden hasta nakli yapılıyor. Kulağımız her gün telsizde, yapılan anons “Covid-19 genel durum bozukluğu, sevk” Yaş 13 olan hasta anonsu duydum. Bence çok ağır...

Karasu Devlet hastanesi en yakınımızda, her gün “Şüpheleniyorum” diyerek gelen ve test yaptırmak isteyen hasta sayısı hiç de küçümsenecek gibi değil. En yakınımdan örnek vereyim: Kayınbirederim evinde izole olarak takipteydi. Öksürük şikayeti artınca Karasu Devlet Hastanesi’ne götürerek Yenikent’e sevkini sağladık. 3.basamak altı yataklı yoğun bakım servisinde gözetim altına alındı. Enfeksiyona karşı bir önlem diyelim. Kıyafetlerini ve telefonunu teslim ettiler ailesine, dediler ki “Biz sizi arar bilgi veririz”.

İnsanın en yakını (Allah’a şükür çok ciddi bir sorun olmasa bile) hastaneye yattığında ve kendisine istediğiniz an ulaşamadığınızda yaşadığınız hissiyatı düşünün. Eşinin çaresizliği bana göre çok ağır!

Hepimiz Koronavirüs olacağız, belki de olduk ve atattık haberimiz yok. İlk zamanlardaki gibi ağır vakalar yaşanmasa da insanın hayatını felç eden bir hastalık.

2 gün sokağa çıkma yasağına isyan ettik. Sigara alamayacağız diye aklımız çıktı. 14 gün eve kapanmayı hayal edebilir misiniz? Kimse size temas etmeyecek, ekmeğinizi bile almaktan kaçınacak en yakınlarınız. Bence çok ağır!

Bu saydıklarım hala size AĞIR gelmiyorsa, Allah bu ağırlığın altında kalmaktan sizi muhafaza etsin yine de. Ama her gün duyduğunuz bu “KLİŞE” cümle çok ama ÇOK AĞIR!

Yapmamız gereken ise çok basit. Sosyal mesafeyi GERÇEK anlamda koruyalım, canımızı sıkan o maskeleri LÜTFEN ısrarla takalım. En basiti ellerimizi sık sık en az 20 saniye yıkayalım.

Hani Fahrettin Hoca demişti ve gülmüştük ya: “Bu hastalığa karşı elimizde güçlü bir koz var. O da yakalanmamak”... Güldüğümüz başınıza gelmesin. Ve bu koz hakikaten de en güçlü koz. Hepimiz de kullanabiliriz elimizdeki kozu. Sağlıkla kalmaya çalışın...

HEM SUÇLU HEM GÜÇLÜ

Kasım ayı meclisi toplantısında bir meclis üyemiz, bisiklet yoluna park den araç sürücülerine değindi. Mavi çizgide bekleme yapan araçlara ceza kesildiğinden bahsetti. Haklı olduğu yanlar elbette var.

Fakat bir cümlesi dikkatlerden kaçmadı. Bu araçların fotoğrafını çekip Zabıta’ya atanların olduğunu ve bu kişiye karşılaşsa “Açıkçası ben kavga ederim, niye çekiyorsun” diyeceğini ifade etti. Demezler mi adama “Hem suçlu, hem güçlü” diye. Toplumun yüzde 1'i kuralsızlık yapıyorsa ve buna şahit olursam, dilsiz şeytan olamam, şahsen ben çeker atarım. Kurallara uyana kimsenin dediği yok.