Nasıl bir insan olacağımız çocukluğumuzda şekillenemeye başlar.

Küçükken doğru bir eğitiminden beslenmişsek yetişkinlikte dirençli bir kişiliğe sahip oluruz, çocukluk travmalarımız ne kadar az ise sağlıklı bir psikolojiye sahip olma ihtimalimiz o kadar artar.

Çocuk, şiddetin kanıksandığı bir ortamda, ebeveyn ve öğretmenlerinden dayak yiyerek büyürse Faşizim’i olağan bir sistem gibi algılar.

Öte yandan tüm temel ihtiyaçları karşılanarak, sağlıklı ve anlayışlı yetişkinlerin koruması altında, arkadaşları ve kardeşleriyle eşit hak ve olanaklara sahip olarak büyürse Demokrasi’ye saygı duyar.

Doğası gereği insan, toplum içinde diğer insanlarla etkileşim halinde yaşar ve her birey toplumdan aldığını bir biçimde topluma yansıtır. Bazı ebeveynler çocuklarını toplumun genel algılarına göre ayırır ve bu bakış açısıyla yetiştirir. Bu durum bazen ebeveynleri yanlış yetiştirmeye sürükler ve toplumda bu algı sürer.

Örnek vermek olursa “ erkekler hersey yapabilir”, “kızlar yapamaz”, “ erkek ağlamaz” gibi söylemler sadece çocukların değil kadın ve erkeğinde toplum içindeki yerini değersizleştirir.

Toplumun üçte birini oluşturan en önemli hem de en hassas üyesi olan çocuklar, gelecekteki nüfusun tamamını oluşturacak ve ne kadar güzel ve mutlu bir çocukluk yaşamışlarsa kuracakları toplum da o kadar sağlıklı ve huzurlu olacaktır.