Yeraltı dünyasının ünlü isminin açıkladığı isimler tesbihine birkaç boncuk daha eklendi. Araya edepsiz bir şarkıcının 10 yıl önceki söylemi atıldı, gündem değişti derken ulusal ajansların asla yer vermediği intihar haberleri ne hikmetse bir bir basında yer buldu lakin gündemin hızlı değişmesine rağmen rüşvet iddiaları örtbas edilemedi.

Neticede onurlu (!) bir davranış ile istifa edildiğine dair haberler yayıldı. Gerekçe? Sağlık sorunları. Son zamanlardaki en sık duyduğumuz gerekçe. Yakınımızda da uzağımızda da duyuyoruz… Allah sağlık versin toplumumuza. Çok sağlıksız (!) bir toplum olduk ya da önceden tatlı tatlı yediğimiz yel, şimdi acı acı sağlık sorununa dönüşüyordur. Siz siz olun sağlığınıza dikkat edin.

HASTANEDE “SU İÇ BİR ŞEYİN KALMAZ” FIKRASI

Bir tanıdığımız hafta sonu akşam saatlerinde Karasu Devlet Hastanesi’ne giderek acile giriş yapıyor. “Dokuz haftalık gebeyim” diyor ve aşırı halsizlik şikayeti ile parol serum takılmasını istiyor. Kendi doktorunun tavsiyesi ile günde iki kez parol serum alabileceği söylenen hastamız, acil servis doktoruna bu durumu iletiyor.

Fakat yoğunluktan kafası karışmış genç doktorumuz, “Dokuz haftalık” sözünü otuz haftalık anlıyor. Neyseki henüz karnı belirgin olmayan yakınımız ile doktor arasındaki bu küçük anlaşmazlık o an çözülüyor.

Hastamız, “Aşırı halsizlik var” deyince doktor, “Olmaması lazım” diyerek şaşırıyor. Nasıl olur? Gebe insan hasta olmaz, halsiz düşmez. Allah Allah…

Daha önce de hastaneye giden ve acilde birkaç kez parol serum takılan hastaya doktor ne hikmetse bu kez serumu uygun görmüyor. Hastaya Covid belirtileri soruyor. Ama tüm belirtilere “Yok” cevabını alsa da test yaptırtıyor. Buraya kadar sorun yok.

Test yaptırınca da “Evine git, dinlen” diyor. Halbuki bu hastanın aklına hiç gelmemiş. Su içse bir şeyi kalmayacak oysa. Hasta evine gidiyor ve aynı halsizlik ile bir süre daha canı burnunda hayattan kısa süreliğine koparak yatak döşek yatıyor. Test sonucu ise negatif. Fıkra bu kadar…

GÜVEN SORUNU YAŞIYORUZ

ASAL Araştırma ve Danışma Şirketi isimli bir firma 3-8 Temmuz 2022 tarihleri arasında 2 bin 425 kişilik mini bir anket çalışması yapmış. Deneklere “Türkiye'de en güvendiğiniz kurum hangisidir?” diye sormuşlar.

Yüzde 15,2’si Türk Silahlı Kuvvetleri demiş. Yüzde 11.4’ü Cumhurbaşkanlığı, yüzde 9.0’ı güvenlik güçleri, yüzde 6,7’si sağlık kurumları, yüzde 4.8’i yargı kurumları, yüzde 2.3’ü siyasi partiler diyenlerin yer aldığı ankette yüzde 1.5’i medya, yüzde 1.2’si Türkiye Büyük Millet Meclisi ve yüzde 1.0’ı da diyanet yanıtını vermiş.

Anketin birinciliğini ise yüzde 33.6 ile “Hiçbir kuruma güvenmiyorum” yanıtı almış. Yüzde 5.1’lik kesim de fikir belirtememiş, yani onlar da nereye güveneceğini şaşırmış. Sonuçlara bakınca çok acı bir tablo var. Yargıya güven olmayan bir ülke, vay vatandaşın haline o halde.

Müslüman bir ülkede diyanete güven yerlerde. Cumhurbaşkanlığı gibi yüce bir makamın güveni yüzde 11’lerde. Zamanında öve öve göklere çıkardıkları Fethullah Gülen’in “Eğitimi, sağlığı, yargıyı ele geçirin TSK’yı en sona bırakın” sözüne bakarsak Türk Silahlı Kuvvetleri’ne olan güven umut verici. Orduya yıllardır güven hep vardı.

Zamanında cuntacılar dendi, vesayet dendi, memleket işinden ellerini çekmeleri gerek dendi, askeri korkunç gösterdiler, Allah’a şükür o yıllardan bu yıllara ülkenin tek sigortası TSK kaldı. Allah askerimizin ve tüm kolluk kuvvetlerimizin ayağına taş değdirmesin. Ama mini ankete bakarsak sağlık sorunlarımızdan sonra ciddi bir güven sorunumuz da var.

PROJELER, ENFLASYONA TESLİM

TÜİK’in bir zamanlar pinpon topuyla ve üçlü kanepeyle (ikili veya tekli berjer değil ama) ölçtüğü enflasyon günümüzde malumunuz üç haneli seviyelere geldi. Hani şu AVM’lerin dolup taştığı ve eskiden limon arabası olan öğretmenlerin hepsinde lüks arabaların olduğu ama enflasyonun olmadığı (!) ülkemizde çok sayıda yatırım rafa kalktı. “Garantili” olan milyar dolarlık, 3-5 katı maliyetle yapılanları kast etmiyorum… Onlara para her zaman var.

Karasu’da da belediyemizin vatandaşa sunduğu, bizim de haber yatığımız, müjdesini verdiğimiz bazı projeler enflasyon canavarına yenik düştü. Kaldırılan lunaparkın yerine yapılacak olan yaşam merkezi (açık hava AVM’si) maliyetinin 3-4 katına çıktı. Beton ve demir fiyatları malum. Tahılımız bile müthiş koridor sayesinde savaşan ülkeden gelirken, beton demir nasıl yerinde dursun?

Sahil projesinin 2. Hatta 3.etabı artık hayal oldu. 12 milyona mal edilen ilk etabın devamı şu an 40 milyona ancak çıkar. Bir tane paslanmaz krom oturak olmuş 20 bin… Avrupa’da da durum aynıymış, Avrupa’da da dolar ve euro 18 lira ya (!) Kafaya bak!

İlçenin göbeğinden geçen ve ilçenin çehresine önemli bir değişiklik katacak kanal projesi… İsmail Karakaş ile görüştüğümüzde kanal üzerindeki köprülerin yapımına başlanacağını öğrendik. Devamı gelir mi bilemiyoruz. Duyumlara göre DLH bu projeyi de erteleyecek gibi duruyor ama hayırlısı…

Tahkimatlardan ise hiç ses yok. Geçen yıl tanesi 1 milyon lira civarı maliyete sahipti. Muhteşem Aralık kampanyası ile ülkede her şey fahiş şekilde artınca, Allah’ın yarattığı dağ, taş parçasının da haliyle fiyatı artmıştır. Bakanlık Karasu’yu çok da umursar ise Eylül’de başlar mı, Allah kerim…

Dünyada geliştirilen iki süper ekonomi paketi olan “Sabır Ekonomisi” ve “Şükür Ekonomisi” ile hepsinin üstesinden gelineceğine inancımız tam. Yeter ki sizin sağlığınıza bir şey olmasın ve güven kaybı yaşamayın. Yoksa tozlu raflarda ne kalmış ki, hepsi iner. Zamanında var mıydı? Hayal etmesi bile güzel.

ZAFER, KAZANANLARINDIR!

Ağustos ayı, Türk’ün zafer ayıdır. 1071’de Malazgirt’in kapılarının açıldığı gün olan 27 Ağustos günü, yıllar sonra Büyük Taarruz’un da ilk emrinin verildiği gündür. Akabinde gelen 30 Ağustos da kazananların kutladığı Büyük Zafer’in günüdür. Bu vesileyle Türk milletinin 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutlarım. Tüm şehitlerimizin ve askeri dehası ile çok sayıda cephe görerek gerçek DÜNYA LİDERİ olan Mustafa Kemal Atatürk’ün de ruhu şad, mekanları cennet olsun.