Bazı günler geçer elbette seni anmadan.

Boğuklaşıyor gözlerim ellerimde uğraştığım ıslaklık bir suç, aklımdakiler zincir gibi unutulmuyor kaçamıyorum gölgelerden sanki boğuluyorum…

Atak geçirtiyor yalnızlık savaşamıyorum bedenim çok yorgunum kimseyi duymak istemiyorum. Kaçmanın bedeli boş, günler hesapsızca geride kalıveriyor korkuyorum her gün aynı hayatı yaşamaktan neden sessizlik bu kadar can yorucu…

Her şey geçer mi?

Galiba kavgam bitti,

Şairler tek tabanca yaşar hayatı öyle uzaktan severler, okurlar ve yazarlar ama asla kalp kırmazlar şiirleri onların sustuklarıdır.

Canım yoruldu anne, kalbim fazla bedele sustu kaçamıyorum içimdeki yaralardan sanki çocukluğumu hiç yaşanmamış gibi unutuveriyorum dünleri hem ben delirmek istiyorum hiçbir şeye ait olmadan hiçbir bedeli düşünmeden…

Çocukluğumdaki önemli şeylerden geriye ne kaldı ki canımdan çok sevdiğim bebeklerimi asla bırakmadığım gözlüklerimin ya da meyveli yoğurt yemeye devam mı ediyorum.

Galiba alışmak geride bırakmakmış, hatırlamamak yirmi yıldan geriye sadece birkaç anı var hatırım ve hayatım bundan ibaret ama ben çocukken asla bırakmazdım, susmazdım…

Artık insanlar ile konuşmak, bakışmak bunlara tahammül yok…,

Aklım sığmıyor dünyayı yazmaya insanlara inanmaya..

Kalbim ile veda etmeyi bırakalı yıllar olacak. Sustuklarımı kelimelere sığdırmak oldukça zor…

Can yorgunluğum var benim, delirmek isteyen bir insan zaten çoktan vazgeçmiştir…

Şiirler asla yarım kalmamalı ama işte yine yarım ve bir fincan kahve ile yazılmaya bırakılmış bir sevda..

Papatyalar kan revan içinde, ellerindeki ıslaklık ile cebelleşirken…

Hem bilir misiniz? Kurt kelebeğe âşık oluverirmiş…