Olayı ve süreci baştan anlatmaya lüzum görmeden konuya değinelim. Esnafa bir ömür gibi gelen süreci kısaca geçmek dile kolay, muhatabına zor ama zaten başlığı okuyan bu yazıyı muhtemelen okumayacaktır. Ama ricam siyasi gözlüğü bir kenara bırakın ve dışarıdan biri gibi düşünün.

450 gündür kapalı olan esnaf var. Bir açıp, bir kapatan, yaptığı masrafı çıkaramayan veya açamayan, devreden ve hatta batan esnaf var. Var evet, haberlerde, orada, burada duymazsınız. Çünkü ajanslar vermez, havuz medya yazmaz.

Daha yakın tarihte mecliste yazar kasa atan adam esnaf, bugün kendini yakan esnaf provokatör. Kantinci bir yıldan fazladır evine para götüremez. Vergini büyük esnaftan alırsın ama sandığa küçük esnafı çağırırsın, o küçük esnaf gırtlağa kadar batmış.

Ertelemeli kredileri erteleyecek ne vakti kalmış ne de ertelediğini ödeyebilecek nakti kazanmış. Verilen bin liralar, bin 500 liralar neye yetecek? Şimdi siyaset veya acıtasyon yaptığımı söyleyenler muhakkak çıkacak. Eyvallah, saygı duyuyorum ama sizin dışınızda gerçekler var bu hayatta. Her ne kadar göremeseniz de duyamasanız da….

Krediyle, kredi kartıyla, sıcak parayla saadet de olmaz refah da olmaz. Bugün kapısında lüks araç bulunan öğretmenlerin durumunu kıyaslayarak kalkınmış olamayız. Yabancı sermayenin faizli kredileriyle alınan lüks araçlar kalkınmaysa, öbür tarafta vay halinize.

Beyler, ahali, ortada cenaze var. Cenazeyi kaldıralım, acısı olanın yarasını saralım da sonra kahveye geçer (tabi açılırsa) siyaseti o zaman konuşuruz. Esnaftan helallik almak isteyen, önce tüm derdine son verecek. Maddi ve manevi sıkıntısını giderebilecek ki, yürekten helalliğini alabilsin.

Batan da senin milletinden, sürünen de senin ümmetinden. Siyasi gözlüklerinizi lütfen çıkarın ve adaletli bakın şu meseleye Allah aşkına. Memleket batmasa da esnaf battı. Bir milyon lirayı da ödeyemeyen batmıştır, bir lirayı da ödeyemeyen batmıştır. Ödeyemediğin miktar değil, ödeyememiş olmandır seni “battı” haline getiren. Allah maddi ve manevi dara düşenin yardımcısı olsun…

YAPILAMIYOR MU, YAPILMAK MI İSTENMİYOR?

Tarihini ve geçmişini unutan hatta bilmeyene anlatması zor ama bu ilçenin, bu ilin hatta bu ülkenin tarihi abideleri topraklarımızda yaşamaya çalışıyor biliyor musunuz? Karasu Kalesi’ni yazdık, sesimizi duyuramadık. Karasu’nun koruganlarını yazdık inşallah duyan olur.

Çanakkale önemli değil mi? Hani Anzakların çıkarma yaptığı kayalıklar, o mevziler, tabyalar… Evet bir tarihin yeniden yazıldığı ve bir devrin dönüm noktası olan özgürlüğümüzün doğduğu topraklar. Peki Karasu’da yıkık, virane halde, bazılarının deyimiyle “pislik yuvası” haline gelen ve amacı dışında kullanılan yine birilerinin deyimiyle o eski “kulübeler”. Kaldırın gitsin değil mi?

Yahu bunu diyenlerin, tarihi camileri yıkan ve tarihi yere yeksan eden gavurdan farkı olur mu el insaf deyin. Karasu’da yaklaşık 7 adet kalan ve borç parayla yaptırılan makinalı tüfek mevzileri, koruganlar ya da tabyalar için neden bir şey yapmak bu kadar imkansız?

Üzerlerinde bulundukları araziler 675’lik arsalar. Yani şahsa ait. Koruganların mülkiyeti Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine kayıtlı. Yani ne dokunabiliyorsun ne sahiplenebiliyorsun? Peki Yerel yöneticilerimizin bu işin takibine düşüp alt üst yazılarla bu tarihi mirasa sahip çıkmaları mümkün değil mi?

Ankara’daki adam nereden görüp de bilecek tabyalarımızı? Siz, burnunuzun dibindeki Karasu Kalesi’ni göremezken, onlar, haritada gördüğü Karasu’daki tabyaları nasıl bilecek? Tarihimizin unutulmasına engel olmaya çalışan Cihan Ersöz, Oğuzhan Kır, Çetin Turhan, Veysel Mustafa Saka ve ismini sayamadığım isimler mücadele verdi. Biz de seslerini duyurmaya çalıştık. Önce yanı başımızdaki duyarsa, Ankara’daki de duyacaktır. Karasu’nun üçüncü sayfalarda anılmasından rahatsız olanlar, başka alanlarda duyurulması için yaptığımız mücadeleye destek verirse neler elde edebileceğimize kendileri de şaşıracaklardır ve bu ilçe, onları baş tacı yapacaktır.