Evrensel sitesinin değerli yazarı Erkan Aydoğanoğlu’nun gençlik ve gelecek adı altında yazdığı köşe yazısında önemli noktalara değindi. Erkan Aydoğanoğlu’nun yazmış olduğu köşe yazısında herhangi bir eksiklik olmadığını sizlerde göreceksiniz. Aydoğanoğlu; “Toplum bilimleri açısından bakıldığında bireyin temel ihtiyacı üretken bir unsur olarak topluma katılmak, toplumun temel ihtiyacı ise bireyleri kendisiyle bütünleştirerek, onları geliştirip zenginleştirmektir. Egemen sistem için bireyin, sermaye açısından üretken bir unsur olmasının ilk koşulu fiziksel ve zihinsel olarak güçlü ve dayanıklı olmasıdır.

Nüfusun en dinamik kategorisi olarak görülen gençlik, genel olarak yaşı 15-24 arasında olanları kapsar. Her yıl sadece 19 Mayıs’ta hatırlanan, ezber söylemler üzerinden övgüler dizilen gençler, eğer sisteminin çıkarları doğrultusunda eğitilip düzene uygun, sistemle bütünleşmiş bireyler haline getirilemezse, birdenbire potansiyel tehlike ya da tehdit olarak görülür.

Gençlik, okul sıralarından başlayarak idealist, gerici bir temelde örgütlenmiş, dünyayı gerçekte olduğu gibi değil, egemen güçlerinin onlara göstermek istediği gibi görmelerini sağlayan bir eğitim öğretim sürecinden geçerek hayata atılıyor. Bu durum, gençliğin eğitimsiz bırakıldığı, çocuk yaşlardan itibaren eğitimden dışlandığı, üniversite kapılarının yoksul-emekçi çocuklarına kapatıldığı gerçeğinin kaçınılmaz bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.

Türkiye işçi sınıfı oldukça genç bir sınıf olarak dikkat çekiyor. Özellikle merdiven altı, kayıt dışı istihdamın daha yoğun olduğu küçük işletmelerde sigortasız çalışan farklı milliyetlerden milyonlarca genç kadın ve erkek işçiyi hesaba kattığımızda, genç işçi nüfusunun toplam istihdam içinde dikkate değer bir yoğunluğa sahip olduğunu görüyoruz.

İşçi sınıfının genç kuşakları, çalışma ve yaşam koşulları açısından sınıf oluşum süreçleri içinde erken yaşlardan itibaren yaşadıkları olumlu ve olumsuz deneyimlerle önemli bir yer tutuyorlar. İşçi sınıfının en dinamik gücü olan gençler, aynı zamanda egemen sistem tarafından kendi saflarına kazanılması gereken önemli bir kesim olma özelliğini de sürdürüyorlar.

Sanayi siteleri ve organize sanayi bölgelerinde, özellikle imalat sanayinde, tekstil, metal gibi sektörlerde çalışan işçi nüfusunun önemli bir bölümünü genç işçiler oluşturuyor. Bu durum, genç işçilerin bir taraftan son derece ağır koşullar altında sigortasız ve güvencesiz olarak çalıştırılmasını gündeme getirirken, diğer taraftan sınıfın bu genç kuşaklarının örgütlenmesi açısından da önemli olanaklar sağlıyor. Sendikal örgütlenme eğilimleri üzerine yapılan araştırmalar, genç ve kadın işçilerin örgütlenme ve mücadele eğiliminin daha fazla olduğunu gösteriyor.

Gençleri sınırsızca sömürülecek ‘kaynak’ olmaktan çok birey olarak tanıma, eğitim hakkından eşit ve parasız olarak yararlanmalarını sağlama, istihdam, iş güvencesi, sigorta ve benzeri uygulamaları hayata geçirmek için somut adımların atılması, gençlerin geleceğe yönelik karamsarlığına son vermek açısından büyük önem taşıyor.

Türkiye’de gençlerin geleceğe güvenle bakabilmesi için kendileriyle ilgili konularda taraf olmaları ve örgütlü mücadeleyi bir yaşam biçimi haline getirmelerinden başka çıkış yolu görünmüyor. Sermaye güçlerinin gençliğin geleceğini karartan, onların enerjisini, yaratıcılığını her fırsatta sömüren, gençliğin dinamizmini denetimi altına alan ve onu düzenin parçası haline getiren politikalara karşı mücadele, gençliğin kendi geleceğine sahip çıkması açısından ayrı bir önem taşıyor.

Gençler bulundukları her yerde düzene karşı örgütlü bir karşı koyuş gerçekleştirmediği sürece, onları oyalamayı, düzenin bekçisi haline getirmeyi ve egemen güçlerin çıkarları doğrultusunda yönlendirmeyi hedefleyen politikaları boşa çıkarmak hiç kolay olmayacak. Farklı milliyetlerden gençler liselerde, üniversitelerde, fabrikalarda, sanayi siteleri ve nerede olursa olsun örgütlü mücadele içinde yerini alarak, geleceği için mücadele etmeye başladığında, sadece 19 Mayıs’ta hatırlanmaktan kurtulacak.