Kalbim kuruyor benim. Cümlelerim ise hep keskin savurulmuş prangaların esareti hep aklımda kıyısız kalmış bir kuş gibi pervasızca çığlık çığlığa içimdeki…

Her şeyi bıraktım.

Şiirleri satırlarda bırak kulağına bir şarkı takılsın, Oğuzhan Koç’un olsa gerek şarkıda şey diyordu elbet birilerinin yeri dolar.

Evet seni çok sevdim güzel adam…

Gözlerini gülüşünü ama en çok kalbini ki hayatta bazen gitmek ya da bir şeylerin bitmesi gerekmiş ve en çok vedalar gerekli kalbi erdemleştiren vedalar.

Sen benim en güzel vedamsın…

Hayatın size neler bıraktığını bilemeyiz kimsenin kalbini bilemesiniz…

Birilerini kırmak, yok saymak hatta yargılamak kalbini duymayan birine çok kolaydır biliyorum yine zırvaladım. Yazdıklarım korktuklarım, sustuklarım hatta sevdiklerim hepsi gelip geçecek ve hayatımdan gidecekler ben yine yaşadıklarım hatta düşündüklerim ile hayatta bocalamaya devam edeceğim şimdi elime bir kahvemi alıp benden giden insanları bir, bir yazmak istiyorum onlardan öğrendiğim en güzel şeyler ise vedaların hayatım olması gerekmiş.

‘’Bu delinin satırları çok kıyısız diye’’ bir yazı okumuştum bu cümle hakkında çok düşündüm ne demek istediği benim nereye çektiğim daha doğrusu ne anlamak istediğim önemliydi ben bunu sizlere anlatmak istesem de çok berbat olur ama galiba delirmenin en güzel şey olduğunu öğrendim çünkü kimse bir deliyi yargılayamaz, üzemez, kıramaz hatta ona hak verir yani hayatta adaletin bir delinin en elinde olmasını çok isterdim belki aynasızlar çığlıkları duyar terazinin diğer yanı ağır basar falan filan diyeceğim çünkü kanlı çığlıklar benim her zaman satırlarım da olacak.

Neyse demiyorum çünkü neyse diyebilecek bir konu değil bu hem telsiz seslerine giden kadın çığlıkları.

Ama bir delinin aşkını anlatmak isterdim çünkü ben okurken hem çok ağladım hem de çok güldüm.

Hadi sizden gidin bir yerlerden bulup bir delinin aşkını okuyun.

Unutmayın adalet kara karganın ağızındaki kandı. Hem aşkta hem de bu kara yuvarlakta

(o duyduğum cümle benimdi…)