2004 yılında üniversite eğitimimi tamamladığımda formasyon almayı ve öğretmen olmayı hiç düşünmemiştim. Arkadaşlarımın ısrarına rağmen “Öğretmenliği canı gönülden hak eden kişilerin yerine atanmak bile bana göre kul hakkı” dedim ve eğitim hayatımı tamamladım.

 

Hafta sonu, bize ulaşan bir haberler, kendi kendimi teselli edercesine “Haklıymışım” dedirten bir olayla karşılaştım.

 

Yazımın başlığında bahsettiğim o güzel insan Karasu Aziziye İlkokulu 4/B Sınıf Öğretmeni Mustafa Çolak!

 

Pandemi nedeniyle malumunuz çocuklar okullarından uzak kaldı ve 2019-2020 eğitim öğretim yılı da bu haliyle tamamlandı.

 

Öğrenciler, bu yıl belki okuldan kurtulduklarını düşündü belki de içlerinde bir şeyler yarım kaldı. Koca bir eğitim yılı buruk bitti onlar için.

 

Ama bu güzel insan Mustafa Çolak, yüreği buruk kalan öğrencileri için iki gün boyunca kapı kapı gezdi ve karne heyecanından öğrencilerini mahrum bırakmadı.

 

Olayı ayrıntılarıyla anlatmayayım, zaten Öncü Karasu Gazetenizin bu sayısında ve KarasuHaberleri.com internet medyanızda haberi muhakkak görmüşsünüzdür.

 

Güzel insan Mustafa Hocamız sayesinde, minik yavrular hem kapılarına kadar gelen ve özledikleri öğretmenlerini gördü hem de Karasu’da karne alan sayılı öğrencilerden oldu. Bu hassas davranışla minikler karne alamadan yaz tatiline girmenin burukluğunu yaşamadı.

 

Şahsım ve kurumum adına sana kucak dolusu teşekkürler güzel Mustafa Hocam. Önünde şapka çıkartılacak ender insanlardansınız. Ve sizi görünce 16 yıl önce iyi ki öğretmenliği işgal etmedim dedim bir kez daha.

 

Sevgili Aziziye İlkokulu 4/B öğrencileri, bu güzel insanı hayatınız boyunca unutmayın olur mu?

 

*** *** *** ***

 

Bunu neden yazmadık? Bunu neden yazdık?

 

Okurlarımız zaman zaman sitemde bulunuyor: “Bu haberi neden yazmadınız?” veya “Bugüne kadar aklınız neredeydi de şimdi yazıyorsunuz?” gibi...

 

Hakkıdır soracak tabi. Haberciyim diye, gazeteciyim diye, basın mensubuyum diye ortada geziyorsak, halkın yüzde yüzünü memnun edemesek de yüzde birin de olsa beklentisi olan haberi yapmak zorundayız. İşimiz bu, işimizi ihmal edersek vatandaş bizi uyarır.

 

Fakat şunu belirtelim: “Neden yazmadık?” demeden önce, tavsiyem o haberin muhatabına bir sorun: “Bu haber filanca yayında neden çıkmadı?” diye.

 

Çünkü haber bize vahiyle gelmez (haşa).... Basın, duyumla ve ihbarla çalışır. Haberin muhatabı bize haber vermezse elden bir şey gelmez. Yazmıyorsak soruyu bize değil de o kişiye bir sorun bakalım ne cevap verecek?

 

Diğer soru: “Bugün neden yazdınız, aklınız neredeydi?” Aklımız hep başındaydı. Ama haberin muhatabı bizi aramış ve sorunu bugün dile getirmişse biz de halkın o sorununu bugün yazarız.

 

Yoksa her gördüğümüz olumsuzluğu yazacak süpermenliği bıraktık. Şikayeti olan, ismini resmini ve derdini anlattığı kaydı bize verecekse herkesin her haberini yaparız.

 

Defalarca dediğim gibi “Sen görmüş gibi yaz, beni katma”... Yok arkadaş, seni derdinle baş başa bırakıyorum o halde.