Seyahatnameler, genellikle devlet görevinde elçilik yapmak amacıyla farklı ülkelere diplomatik ziyaretler gerçekleştiren kişilerin gördüklerini edebi bir üslupla kaleme aldığı gezi yazılarıdır. Thevenot gibi tüccarlar da mesleği gereği sürekli seyahat ettikleri için seyahatname kaleme almışlardır. Aynı zamanda İbn Battuta ve Evliya Çelebi gibi gezginler de seyahatname kaleme almışlardır.

Karasu, ticaret yollarının dışında kaldığı için sapa bir noktada bulunmaktadır. Bu nedenle seyyahlar Karasu’ya pek uğramamışlardır. Gemiyle Karadeniz üzerinden deniz yolculuğu yapan bazı seyyahlar Sakarya Nehri’nin denize döküldüğü noktayı görmüşler ve eserlerinde yer vermişlerdir. Bazıları ise Sakarya ağzında konaklamıştır.

Karasu, bulunduğu konum ve coğrafi etkenlerden dolayı Karadeniz ticaretinde pek önemli bir konumda değildi. Deniz yolculuğunun ana güzergahı Kefken-Ereğli limanları idi. Sakarya Nehri ile Melen arasındaki sahillerin düz bir kumsaldan oluşması, kıyıda stratejik öneme sahip bir kale bulunmaması ve bölgenin körfezde kalması sayesinde Kefken-Ereğli hattı gelişirken Karasu sapa bir konumda kalmıştır.

Seyahatnamelere göre Karasu’yu ziyaret eden ilk seyyahlar Rus Metropoliti Pimen, Piskopos Smolenskli Michael ve Savior Manastırı Başrahibi Sergius’dur. Üç Rus, 1389 tarihinde Ortodoks Hıristiyanların merkezi olan İstanbul’a gitmek için Kırım’dan gemiye bindiler ve 10 Haziran’da Sinop’a vardılar. 14 Haziran’da Sesamos (Amasra) ve 15 Haziran’da Pontus Herakleia’ya (Karadeniz Ereğli) ulaştılar. Burada konaklayan ve bir kilisede ibadet eden bu din adamları 24 Haziran’da tekrar gemiye bindiler. Diapolis’de (Akçakoca) bir gün konakladıktan sonra Sahar Nehri’nin (Sakarya) denize döküldüğü yerde yani bugünkü Yeni Mahalle’de öğle yemeği yedikten sonra denize açılıp yoluna devam ettiler.

Karasu’ya uğrayan bir diğer seyyah grubu ise İspanya Kralı’nın, o dönem dünyanın en güçlü devletine sahip olan Timur’a gönderdiği elçilerdir. İstanbul’dan gemiye binen elçiler 20 Mart 1404 tarihinde Finogonya (Kefken)’e ve bir gün sonra da Sakarya ağzına vardılar. Burada bir gün konakladıktan sonra Hypius (Melen) ve Diapolis/Akçeşehir (Akçakoca) istikametinde yolculuklarına devam ettiler.

Avrupalı ünlü bir tüccar olan Josephus de Tournefort, Osmanlı ülkesinde ticaret yapmak için ünlü sadrazam Köprülü Mehmed Paşa’nın torunu Köprülü Numan Paşa’nın gemi filosuna binerek İstanbul’dan Trabzon’a doğru yola çıktı. 28 Nisan 1701’de Sakarya Nehri ağzına ulaştılar ve burada mola verdiler. Hemen yakınlarda bir köy bulunduğunu ve köylülere nehrin adını soran seyyah, “Sakari” cevabını alıyor. Bunu şu ifadelerle anlatıyor: “Türklerin bu ırmağın eski adını korumaları şaşırtıcı, zira köylüler ırmağa Sagari ya da Sakari adını veriyorlar ve bu ad büyük olasılıkla Bitinya’nın sınırını çizen Sangarios’tan geliyor”. Seyyahın burada bahsettiği köyün Tuzla veya İncirli olduğu aşikardır.

Karasu’da bazı çevreler, Evliya Çelebi’nin burayı ziyaret ettiğini hatta baya bir ayrıntı verdiğini ifade ediyor. Ancak Evliya Çelebi, meşhur eserinde Karasu’dan hiç bahsetmemiştir. O da tıpkı diğer seyyahlar gibi Sakarya ağzından gemiyle geçmiş ve şu sözleri etmiştir: “Kandıra, dağlarda bağlı ve bahçeli, cami, han ve hamamlı ve derli toplu çarşısı olan kasabadır. Sakarya Nehri, bu kasabanın kenarında Karadeniz'e karışır. Sakarya Nehri, Kütahya dağlarında dağından doğup İzmit kasabalarından Geyve'ye uğrayıp bu Kerpe kasabası yakınında Karadeniz'e karışır.”