Bibliyoterapi yolculuğum

Hasret Aksoy'un "Bibliyoterapi yolculuğum" başlıklı köşe yazısı

Bazen bir kitap yalnızca okunmaz; yaşanır. Bu hafta sizlerle, hayatımın çalkantılı bir döneminde çıktığım bibliyoterapi — yani kitap terapisi — sürecini ve bana kattıklarını paylaşmak istiyorum.

Bibliyoterapi kişisel bir yolculuktur. Çünkü herkesin hayata baktığı pencere, yaşadığı travmalar, taşıdığı yük farklıdır. Benim yol arkadaşım Gerçeğin Tokadı adlı kitaptı. Kitabı okurken öğrendiğim kavramlardan biri “beklenti açığı” oldu. Bir yanda yaşadığımız gerçeklik, diğer yanda ise ulaşmak istediğimiz, olmasını arzuladığımız beklentiler var. “Gerçeğin tokadı kısa sürede atlatılır ama beklenti açığı yıllarca sürebilir” diyor kitapta. Ve bu cümleyle birlikte içimdeki beklenti açıklarını fark etmeye başladım.

Peki, ya beklentimize ulaşamazsak? Bu farkı nasıl kapatacağız? Eğer kapatamazsak ne olacak? Bibliyoterapi bu sorularla yüzleşmemi sağladı. Bugüne kadar okuduğum kişisel gelişim kitaplarını iki gruba ayırıyorum:

1. “İstersen her şeyi başarabilirsin.”

2. “Her istediğin olmaz ama yine de tatmin edici bir yaşam sürebilirsin.”

Benim yolculuğum ikinci gruba ait. Ve hayat felsefem de bu yönde şekilleniyor artık. Dışsal tatmin — hedeflere ulaştığımızda hissettiğimiz mutluluk — geçici olabilir. Ancak içsel tatmin, kendi içimizde büyüttüğümüz huzur, çok daha kalıcı ve dönüştürücüdür.

Şu sıralar ülkece zorlu günlerden geçiyoruz. Her şeyin bu kadar kötüye gittiği bir dönemde bana en iyi gelen şey, “kendilik” oldu. Psikoloji eğitimi kapsamında dünyaca tanınan bir profesörün bibliyoterapi projesine katıldım. Benim için çok kıymetli bir deneyim.

İlk seansta hocamla şunları konuştuk:

Kendinize nazik davranın. Fark ettim ki ben kendime hiç de nazik davranmamışım.

Demir atın. Fırtınalarla savrulmadan bir yere tutunmamız gerekiyor.

Duruşunuzu belirleyin.

Ve hazineyi bulun. “Bu kadar dipteyken hazine mi bulunur?” dedim. Hocam ise “Acele etme” dedi. “Acını kabul et ama aynı anda hayattaki küçük armağanları da gör.”

Bana en çok dokunan hikayelerden biri, psikolojinin öncülerinden B.F. Skinner’in ölüm döşeğindeyken bakıcısının verdiği bir yudum suya “Şahane” demesi oldu. Bir yudum suyun bile kıymetini bilebilmek… İşte tam da bu.

Bu terapi süreci bana üç önemli kavramı öğretti: Anda olmak, amaç ve ayrıcalık. Hayat, bazen sadece o anda kalabilmekle baş eder. Bazen yeni bir anlam bulmakla. Ve çoğu zaman sahip olduklarımızın kıymetini fark edebilmekle güzelleşir.