Her gün aynı telaşla uyanıyoruz. Alarm çalıyor, kahve kokusu bile tam duyulmadan şehir koşuşturması başlıyor. Saatler, takvimler, yapılacaklar listeleri. Sanki hepimiz görünmez bir yarışın içindeyiz. Ama hiç düşündünüz mü? Nereye yetişmeye çalışıyoruz?
Modern hayat bize sürekli hızlanmayı öğretiyor. Daha çok çalışmak, daha çok üretmek, daha çok tüketmek. Ama ruhumuzun temposu bu kadar hızlı değil. İçimizde bir yerlerde, aslında yavaşlamaya, derin bir nefes almaya, “şimdi”yi yaşamaya ihtiyaç var.
Psikolojik araştırmalar gösteriyor ki, sürekli hız ve stres altında yaşayan bireylerde kaygı bozuklukları, uyku problemleri ve tükenmişlik giderek artıyor. Çünkü insan zihni, maraton koşucusu değil; kısa molalarla nefes alan bir yol arkadaşıdır.
Peki, ne yapabiliriz? Belki de cevabı çok basit: Yavaşlamak.
Bir gün telefonumuzu sessize almak, bir kahveyi acele etmeden yudumlamak, sevdiklerimizin gözlerinin içine gerçekten bakmak. Küçük görünen bu adımlar, ruh sağlığımız için devrim niteliğinde olabilir.
Unutmayalım: Hayatın değeri, ne kadar hızlı yaşadığımızda değil; ne kadar derin hissettiğimizdedir.