Kışlık domates

Hasret Aksoy'un "Kışlık domates" başlıklı köşe yazısı

Bilenler vardır, ben üç çocuk annesi bir ev hanımıyım. Benim prensiplerime göre, çocuklar eve geldikten sonra onlarla yakın temas içinde olmam gerekir. Günlerini dinlemeli, onlara sıkı sıkı sarılmalı, kokularını içime çekmeliyim.

Ama dışarıya baktığımda herkes öyle mükemmel görünüyor ki… Hanımlar hem çalışıyor hem kışlıklarını yapıyor, hem de evlerini bahçelerini çekip çeviriyorlar. Kimisi yüz kavanoz menemen, salça, üzüm suyu yapıyor. Ben de “deneyeyim” dedim.

Yirmi kilo domates aldım. Ertesi sabah rutinime devam ettim: Çocukları uğurladım, yürüyüşümü yaptım sonra da domateslere giriştim. Bir saat geçti, iki saat geçti, üç saat geçti… Bitmedi! Yıkaması, kesmesi, kaynatması derken iş uzadıkça uzadı.

Sonuçta soslarım çok güzel oldu. Amaaaaa… Çocuklar okuldan geldiğinde onları kapıda karşılayamadım. “Günün nasıl geçti?” diye soramadım. Sarılamadım, koklayamadım. Ödevler kaldı, uyku saati geçti, karınları acıktı. Ama ne oldu? Ben kışlık domates yaptım!

İtiraf ediyorum, benden olmuyor arkadaşlar. Ben aynı anda hem mükemmel anne hem becerikli ev hanımı hem de bahçe bostan işlerini kotaracak biri değilim. Mahalle baskısı, çevre kültürü, hatta bazen aile büyüklerinin sözleri bile insanı bu maceraya sürüklüyor. Kayınpeder “Sen üzüm suyu yapmayacak mısın?” diye sorunca ben de on kavanoz yaptım. Bana yeter.

Birincisi, benim depolama alanım yok; öyle savaş çıkacakmış gibi stok yapacak halim de yok. İkincisi, yazın yaz meyve-sebzesini, kışın da kış meyve-sebzesini yemek taraftarıyım. Taze fasulye yazın yenir, kışın değil.

Gücüm yetmiyor. Ve ben artık kendime dürüst davranıyorum: Mükemmel değilim. Ben sadece bir anneyim. Çocuklarımın yanında olmayı, onların gözlerine bakmayı, günlerini paylaşmayı, yirmi kavanoz domates sosuna tercih ederim.

{ "vars": { "account": "G-YL44BW7VWJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }