Sosyal psikoloji disiplininin en temel unsurlarından biri olan sosyal etki; bireyin tutum, inanç ve davranışlarının diğer insanlar tarafından kasıtlı veya kasıtsız olarak değiştirilmesi sürecidir. Bu kavram, bireyin toplumsal normlara uyum sağlama, otoriteye itaat etme ve ikna süreçlerine dahil olma eğilimini açıklar. Klasik sosyal psikoloji deneyleri olan Asch’in uyma ve Milgram’ın itaat çalışmaları, bireyin grup baskısı veya otorite karşısında kendi gerçeğinden ne kadar kolay vazgeçebileceğini bilimsel olarak kanıtlamıştır.
Günümüz dünyasında ise bu mekanizmalar artık sadece fiziksel gruplar üzerinden değil, kitle iletişim araçları ve dijital mecralar aracılığıyla çok daha sistematik bir şekilde işlemektedir. Televizyon dizileri ve özellikle gündüz kuşağı programları, normatif sosyal etkiyi kullanarak toplumsal vicdanda derin yaralar açmakta ve çarpık ilişkileri normalleştirmektedir. Aile içi çatışmaların ve ahlaki sınırları aşan durumların sürekli dramatize edilerek ekranlara taşınması, izleyicide bir sıradanlaşma algısı yaratarak toplumun temel değerlerini erozyona uğratmaktadır.
Bu durum, basit bir yayıncılık tercihinden öte, toplumun inanç sistemlerini ve geleneksel aile yapısını hedef alan bir psikolojik savaş yöntemi olarak değerlendirilebilir. Jaim Nahum Doktrini gibi yaklaşımların işaret ettiği kültürel ve ahlaki aşınma stratejileri, sosyal etki mekanizmalarını kullanarak bireyi yalnızlaştırmayı ve toplumsal hassasiyetleri köreltmeyi amaçlamaktadır. Özellikle dizilerdeki orantısız şiddetin, Bandura’nın sosyal öğrenme teorisi bağlamında gençler arasında bir model haline gelmesi, şiddetin sorun çözme yöntemi olarak kanıksanmasına yol açmaktadır. Bu toplumsal dönüşümün acı sonuçları resmi istatistiklere de yansımaktadır.
2005 yılı TÜİK verilerine dayanan bilimsel çalışmalar, o dönemde intihar oranının yüz binde 3,8 olduğunu ve bir artış trendine girdiğini gösterirken; 2024 yılı güncel araştırmaları kadına yönelik şiddetin dijital ve psikolojik boyutlarıyla beraber ne kadar yaygınlaştığını ortaya koymaktadır. 2024 verilerine göre kadınların yüzde 28,2’sinin psikolojik, yüzde 12,8’inin ise fiziksel şiddete maruz kalması, sorunun görünürlüğünün arttığını kanıtlarken aynı zamanda medyanın yarattığı normalleşme riskine karşı acil bir mücadele gerekliliğini de ortaya koymaktadır.
Ancak sosyal etki sadece yıkıcı bir güç değil, aynı zamanda iyiyi, güzeli ve doğruyu yaymak için kullanılabilecek en etkili araçtır. Olumsuz sosyal etkinin yarattığı tahribatı tersine çevirmek, yapıcı bir sosyal etki alanı oluşturmakla mümkündür. Bireyler olarak sevgi, merhamet ve adalet gibi olumlu değerleri bizzat yaşayarak pozitif modelleme yapmak, "doğru" davranışı yeniden toplumsal norm haline getirmenin ilk adımıdır. Medya okuryazarlığı becerilerini geliştirerek eleştirel bir bakış açısı kazanmak ve şiddeti değil, erdemi yücelten içerikler üretmek, bu psikolojik savaşa karşı en güçlü savunmadır.
Biz Karasulu vatandaşlar olarak, Karasu’daki toplumsal yıkımı durdurabilecek güce sahibiz. Kendi ailemizdeki yapıyı koruyarak ve kendimizi manevi olarak toparlayarak, dış etkilerden arınmış, yeni, güçlü ve bağımsız bir toplum inşa edebiliriz. Sonuç olarak, sosyal etki mekanizmalarını "iyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmek" düsturuyla olumlu yönde kullanmak, toplumumuzu ifsattan kurtarıp yeniden ihya etmenin yegane yoludur.