Sesimizi duyan var mı?

Sultan Güner'in "Sesimizi duyan var mı?" başlıklı köşe yazısı

Bu yılın Mart ayında dört yıldır Karasu’da yaşayıp vefat eden babamın 40 yemeğini deprem bölgesinde vermek için Adıyaman’a gitmiştim. Oradan da Hatay’a gidip depremin (yıkımın) büyüklüğünü kendi gözlerimle görüp fotoğraflamıştım. Orada fotoğrafını çekerken tanışıp iletişim bilgilerimizi alıp verdiğim bir öğretmenden geldi bu çığlık. Depremin en çok yıkıma uğrattığı iller; Hatay, Maraş, Malatya ve Adıyaman, ilçeler ise İslâhiye ve Nurdağı olmuş.

Bu hafta sadece onların sesi dursun köşemde istedim, sizlerin de bu çığlığı duyup, ilgililere ulaşana kadar duyurmaya çalışsak ne iyi olurdu değil mi?

Mesafe uzak, gözden ırak olunca hepimiz yaşam telaşına düştük; onları sorunlarıyla baş başa bıraktık sanki! Önümüz kış; soğuk, yağmur, kar…

Elçiye zeval olmaz, aynen şöyle sesleniyorlar:

“Bizler asrın felaketinden sağ kurtulmayı başarmış depremzede öğretmenleriz. Kimimiz özel sektörde çalışıyorduk, kimimiz ücretli öğretmenlik yapıyorduk, kimimiz ise evimizde ders çalışarak KPSS’ye hazırlanıyorduk. 6 Şubat tarihine kadar sıradan ama mutlu bir hayatımız ve başımızı sokacağımız bir evimiz, yanımızda sevdiklerimiz vardı.

6 Şubat’la birlikte hem sevdiklerimizi, hem evimizi, hem işimizi kaybettik. Temel ihtiyaçlarımızı gideremezken; kaybettiğimiz sevdiklerimizin, dostlarımızın, anne babamızın yasını tutmamız gerekirken; değil kalem, kitap, barınma ihtiyacımızı zorla karşılamışken KPSS’ye diğer adaylar gibi çalışamadık.

Yıllar önce dershaneler kapatıldı ve dendi ki tüm hayatını dershanede çalışarak harcamış bir öğretmen, iş yeri kapandığında ortada kalacak… KPSS şartsız atamaları yapıldı. Ücretli öğretmenliğe 5 yılını vermiş denilerek yine KPSS ŞARTSIZ atamaları yapıldı.

Bizler bencillik yapmıyoruz. Duygu sömürüsü hiç değil; olmayan bir şeyden bahsetmiyoruz. Bir gecede tüm hayatımız alt üst oldu. Ömrümüzün sonuna kadar izleri kapanmayacak yaralar aldık. Gördüklerimiz gözlerimizden, zihnimizden silinmeyecek. Duyduğumuz feryatlar, çığlıklar hâlâ kulaklarımızda yankılanmaya devam ediyor.

Banka hesaplarımıza mayıs ayına kadar 1.500 TL civarında KÇÖ yatırıldı, sonrasında başımızın çaresine bakmamız beklendi. İçimizde bekâr olanda var, evli olanda ve eşi de özel sektörde öğretmen olup; çocukları olan da. Bir ekmek 6,5 TL, bir litre süt 25 TL iken; bu öğretmenler memleketinde olmayan özel okullarda mı çalışsın, farklı bir şehre gidip olmayan parasıyla, olmayan eşyalarının yerine yenilerini alıp, yine olmayan parasıyla ev mi kiralasın, bankaların ağustos ayına kadar erteledikleri kredi borcunu - borçlarını mı ödesin?

Haftanın en az 6 günü işe giden, haftada 70 – 80 saat derse giren, kitap yazan, seminerler veren, öğrencilerine sınavlara derece yaptırıp asgari ücretin altında para alan ve bu parası da çalıştığı kurum tarafından geciktirilen veya iki taksitte verilen, belki Ankara, İzmir, İstanbul gibi şehirlerde sayıları bir elin parmağını geçmezken; Hatay, Kahramanmaraş, Malatya, Adıyaman gibi illerde yüzlerce donanımlı öğretmen işsiz, boşta kaldı.

Eğer devletimiz vakti zamanında mağdur olduklarını öne sürerek kapanan dershanelerdeki öğretmenlerin atamasını KPSS ŞARTSIZ yaptıysa ya da tecrübe sahibi oldukları gerekçesiyle yine ücretli öğretmenlerin KPSS ŞARTSIZ ataması yapıldıysa ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası önünde her birimiz eşit fertlersek; yüce Devletimiz bizler için de bu imkânı tanımalı ve tüm depremzede öğretmenlerin atamasını yapmalıdır.

Mağduriyetse en mağdur durumda olan bizleriz, en mağdur durumda olan bizim hayatta kalan ve çadırlarda, konteynerlerde, yağmurda, çamurda yaşam mücadelesi vermeye çalışan yakınlarımız ve deprem bölgesinde hayatını sürdürmeye çalışan tüm insanlar…

                                                  SESİMİZİ DUYAN VAR MI?      

Bizler ‘’Asrın Felaketi’’ olarak nitelendirilen büyük deprem felaketinden sağ kurtularak hayatta kalmayı başarmış ‘’ATAMASI YAPILMAYAN DEPREMZEDE ÖĞRETMENLERİZ.’’

13 milyondan fazla insanın yaşadığı (çok olumsuz bir şekilde etkileyen) deprem felaketinde yakınlarımızı, arkadaşlarımızı, öğrencilerimizi, velilerimizi, evlerimizi, birikimimizi ve çok sevdiğimiz kutsal mesleğimizi de kaybettik. İşsiz, gelirsiz, mutsuz ve umutsuzuz.

Yaşama tutunmak istiyoruz. Çalışma alanlarımız artık yok, çalıştığımız kurumlar yerle bir oldu. Maddi-manevi çok zor durumdayız, kolu kanadı kırık öğretmenleriz. Bizler yıkılan şehirlerimizi terk etmedik. Şehirler yeniden kurulurken bu acı felaketi yaşayan çocuklarımızın yanında olup yaraların hızla sarılmasına katkıda bulunmak istiyoruz.

Devlet büyüklerimiz sesimizi duysun. ASRIN FELAKETİNİ YAŞADIK, ASRIN ÇÖZÜMÜNÜ BEKLİYORUZ! Bunu çocuklarımıza mahcup olmamak, onları sağlıklı bir şekilde geleceğe hazırlamak ve aile huzurumuz için rica ediyoruz.

Ataması yapılmayan depremzede öğretmenler olarak İŞİMİZE, ÖĞRENCİLERİMİZE, SINIFLARIMIZA YENİDEN KAVUŞMAK İÇİN ÖN KOŞULSUZ GÜVENCELİ ATAMA İSTİYORUZ.

GEÇMİŞİMİZİ KAYBETTİK, GELECEĞİMİZ OLUN!”

Bölgeden Mayıs’ta çektiğim kısa bir hatırlatma videosu bu linkte:

https://youtu.be/26yrK49c6uI

 “Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın.” (Tolstoy)

İyi haftalar