Bugün, toplumumuzda hala yadırganan ama aslında son derece doğal ve insani olan bir konudan bahsetmek istiyorum.
Biz üç çocuklu bir aileyiz. Ben ev hanımıyım. Her ne kadar bir iş yerinde çalışmıyor olsam da oldukça aktif bir hayatım var. Gönüllü olarak bir vakıfta görev alıyor, sosyal sorumluluk projelerinde yer alıyorum. Ancak ev içinde kurduğumuz denge, dışarıdan bakan bazı insanlar için hala anlaşılması güç bir konu olabiliyor.
Eşim evde aktif bir rol üstleniyor. Ev işlerinin yalnızca kadının görevi olduğunu hiçbir zaman savunmadı. Çocuklarımıza benden daha iyi baktığı zamanlar oluyor. Çamaşır varsa makineye atıyor, asıyor; sofrayı ben kurduysam o topluyor. Çocukların temizlik ve bakım ihtiyaçlarını da kendi sorumluluğu gibi görüyor. Bir işi yaptığında teşekkür veya övgü beklemiyor çünkü ev hayatını birlikte yürütmenin, eşit bir paylaşım gerektirdiğini biliyor.
Bazen öyle oluyor ki, eğitimlerim yoğunlaşıyor, vakfa daha fazla zaman ayırmam gerekiyor. İşte o zaman eşim adeta benim elim ayağım oluyor. Evdeki her işi büyük bir içtenlikle üstleniyor ki ben derslerime, işlerime odaklanabileyim. Bu desteği "yardım" olarak değil, hayatı birlikte yürütmenin doğal bir parçası olarak görüyoruz.
Kızımızın babasını bu şekilde görerek büyümesi, onun kadın-erkek rolleriyle ilgili kalıplardan uzak, adaletli bir bakış açısıyla yetişmesine katkı sağlıyor. Aynı şekilde iki erkek çocuğumuz da babalarını ev işlerinde aktif, çocuk bakımında ilgili, duygusal olarak erişilebilir bir figür olarak izliyor. Bu rol modelin onların gelecekteki ilişkilerine nasıl yansıyacağını düşünmek beni umutlandırıyor.
Ancak tüm bu doğal paylaşım, bazı misafirlerimizi rahatsız edebiliyor. Eşim çay servisi yaptığında şaşıran, bunu tuhaf bulan insanlar oluyor. Hatta bazen bu tepkiler karşısında üzülmüyor değiliz. Ama biz bu tepkilere rağmen doğru bildiğimizden şaşmıyoruz.
Çünkü biliyoruz ki gerçek bir aile olmak, toplumun dayattığı kalıplara göre değil, birbirine destek olan bireylerden oluşmakla mümkün. Biz, eşitlik içinde, ortak sorumluluklarla çocuk büyütmeye çalışıyoruz. Bize dışarıdan yapıştırılmak istenen etiketlere değil, kendi değerlerimize kulak veriyoruz.
Toplumun içinde üzerimize yapıştırılmak istenen kalıplardan sıyrılıp, özümüzle, birbirimize duyduğumuz saygıyla, gerçek bir aile olabilmek... İşte bu, bizim için en büyük zenginlik.