Kahramanmaraş merkezli yaşanan iki büyük depremin ardından CHP Karasu İlçe Başkanı Aykut Süt, basın açıklamasında bulundu. 10 ili doğrudan 81 ili ise dolaylı olarak etkileyen Başkan Süt açıklamasında, “3 Kasım 2002 Genel Seçimleri'nde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tek başına iktidara gelmesinden sonra, 9 Mart 2003 tarihinde yapılan Siirt Milletvekili Yenileme Seçimi ile parlamentoya giren Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanı olduğu 59. Hükümeti 14 Mart 2003'te kurmuştu” sözlerini kullandı.

İKTİDARIN VERDİĞİ GÜÇLE

Başkan Süt, “Milli görüş gömleğini çıkarıp yeni bir siyasi yola giren Recep Tayyip Erdoğan, 1 Mayıs 2003 tarihinde gerçekleşen 6,4 büyüklüğündeki 176 vatandaşımızın öldüğü 520 vatandaşımızın yaralandığı Bingöl depreminin ardından tek başına iktidarın verdiği güçle yaptığı açıklama aynen şu şekilde idi. ‘Yeraltında fay kırıklarından önce bağışlayın söylemek zorundayım, kırılan ar damarlarıdır. Malzemeden çalmanın arkasında ahlak hırsızlığı, demokrasiden çalmak, hukuk kapkaççılığı, siyaset yankesiciliği ve kamu yönetimi kalpazanlığı yatmaktadır. Bu olay, kamu otoritesinin devlet imkanlarını nasıl kullandığını bütün çıplaklığı ile ortaya koymuştur. Olay kader diye geçiştirilemez. 17 Ağustos depreminden sonra TBMM’de deprem araştırma komisyonu kuruldu. Komisyon 38 öneride bulundu. Hükümetin neler yapıp neleri yapmadığı işte ortada. Sorun, sadece inşaat malzemesi çalmaya indirgenemez. Depremlerden sonra ortaya çıkan felaketler aslında geçmişten bugüne miras kalmış bir yönetim sorununun sonucudur. İnşaatlarda zemin etüdü, malzeme ve kontrol eksikliği varsa netice bu olur’ sözleri yer almaktadır” dedi.

OLANLAR OLDU AÇIKLAMASI

“Taze başbakanımız iktidarının 48. gününde açık şekilde siyaset yaparak doğruyu söylemiş” diyen Başkan Süt, “Neden söylemesin, 48. günlük iktidarı kim, nasıl ve ne şekilde depreme karşı önlem almamakla suçlayabilir ki. Ama şimdi öyle mi. O günün taze Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün kendisini destekleyenlerin gözünde asrın lideri olmuş, asrın felaketi olarak tanımlanan deprem sonrasında ‘Olanlar oldu. Bunlar kader planının içerisinde olan şeyler’ diye açıklama yapmış. Evvel zaman içinde kader diye geçiştirilemeyecek olan olaylar, bu günlerde kader planı içinde kabul ediliyor. İlk olarak Ekim 2022'de Bartın’ın Amasra ilçesinde meydana gelen maden faciası sonrasında sığınılan ‘kader planı’ tanımına ilişkin olarak asrın liderimiz ‘Birileri bununla dalgasını geçebilir ama önemli değil, biz kader planına inanmış insanlarız. Kader planına da inandığımız için bunun ne dünü ne bugünü ne yarını hiçbir zaman ne yapmayacaktır, olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır, bunu da bilmemiz lazım’ şeklinde açıklamada bulunmuş idi” ifadelerini kullandı.

Başkan Aykut Süt açıklamasının devamında ise şu ifadelere yer verdi:

Geldiğimiz noktada siyaset yaparak doğruyu söylemek biz siyasetçilerin boynunun borcudur. Hiç kimse bize böyle bir günde siyaset yapmayın diyerek;

1999 Marmara Depremi’nden sonra kapsamlı bilimsel çalışmalar, fay hatları ve yapılaşma kriterleri için hazırlıkları başlatılan Fay Yasası’nı 2002 de rafa kaldıran, 2020 Elazığ depreminden sonra yeniden vaat edilmesine rağmen 3 yıldır rant ve kazanç hırsı uğruna tozlu raflara tekrar terk eden,

Beton ekonomisi, inşaat ve rant lobisinin devreye girmesiyle deprem toplanma alanlarını bile imara açan,

Konut – inşaat alanındaki kuralsızlık, denetimsizlik, disiplinsizlik karşısında müteahhitlik sektörünü yasal çerçeveye alacak düzenlemeler için adım atmayan, 2020’de yaptığı düzenleme ile TMMOB’nin, Mühendis-Mimar odalarının kamusal denetim yetkisini kaldıran,

Mevzuata aykırı, imar planlarının dışına çıkılarak rant amaçlı uygulamaları periyodik olarak çıkartılan imar afları, imar barışı düzenlemeleriyle hazineye para gelecek diye yasallaştıran,

Yurt dışında yükümlendikleri işlerde sıkı kurallara tabi tutulan müteahhitleri yurt içinde tabi olduğu yönetmeliklere, yapı denetim kurallarına, depreme dayanıklılık kriterlerine, imar mevzuatına, ruhsat ve iskan raporlarıyla ilgili koşullara göre tam olarak ödünsüz şekilde denetlemeyen,

Kentsel dönüşüm uygulamalarını boş arazilere yaparak Türkiye genelindeki 6 milyon civarında riskli yapı stoğunu ortadan kaldıracak projeleri hayata geçirmeyen,

Doğayı ciddiye almayan, bilimi, tekniği önemsemeyen, bilim insanlarının uyarılarını hiçbir şekilde dikkate almayan,

Çalışanları teknik bilgiye ve eğitime sahip olması gereken kamu kurum ve kuruluşlarını liyakatsiz kadrolara açan,

1999 depreminde getirilen geçici deprem vergisini kalıcı hale getirerek bütçeye aktaran ve duble yol yapımında kullanan ve 20 yılda depreme karşı bir şey yapmayan,

1 yılda 10 ili sıfırdan yeniden inşa edeceğini söyleyerek, her şeyini kaybetmiş yurttaşların tepkisini frenleme gayretine giren ve acılarını seçim uğruna istismar eden…

Saray iktidarının ekmeğine yağ sürmemizi istemesin.

‘Olanlar oldu’ denilerek geçiştirilen, ‘fıtrat, kader planı’ diye sıradanlaştırılan olayda, yazının kaleme alındığı an itibariyle maalesef 30.000 yurttaşımız hayatını kaybetti, 80.000 yurttaşımız yaralandı.

1999 depreminde getirilen geçici deprem vergisini kalıcı hale getirerek bütçeye aktaran ve bugüne değin 88 milyar TL para toplayan iktidar, bu para ile 20 yıllık iktidarında 1.300.000 depreme dayanıklı konut üretebilir idi.

Şimdi düşünelim, üretilmesi mümkün 1.300.000 depreme dayanıklı konutun sadece 10 bin tanesi Kahramanmaraş depremlerinden etkilen 10 ilimizde inşa edilmiş olsa idi bugün yitirdiğimiz kaç yurttaşımız aramızda olurdu.

Sonuç olarak, liyakatsiz yönetim, tedbirsizliğin, öngörüsüzlüğün, yolsuzluk ve yapılan usulsüzlüklerin kurbanlarına ‘şehit’ diyerek yurttaşın maneviyatını sömüre dursun, eğer bugün bizler bu işin siyasetini yapmaz isek, gelecekte gerçeklemesi beklenilen felaketlerin altında kalırız. Allah (CC) muhafaza ekonomik yıkım bir yana, ülke bağımsızlığımızı kaybederiz.

Osman Gazi'ye ‘Ey oğul, insanı yaşat ki, devlet yaşasın’ diye öğüt veren Şeyh Edebali’nin düşünce dünyasında olduğu gibi asıl hayati olan; kader planları ve şehitlik söylemleriyle insanlarımızın avutulması, acılara alıştırması değil, yaşatılmasıdır!

Son söz olarak, güzel ülkemiz ve fedakar yurttaşlarımız kendisine reva görülen bu yaşamı hak etmiyor. Olağanüstü bir mücadele ve büyük yokluk içinden kurulan bu Cumhuriyette değil 80 milyon 250 milyon kişi güvenli konutlarda mutlu, huzurlu ve dünya standartlarında yaşayabilir.