Faruk Aydın'ın "Kaç kilo bireysin?" başlıklı köşe yazısı.

Bireyselliğin tanımı her yerde farklılık gösterebilir. Ancak temel olarak kendine özgü bir varlık olmak, bu varlığı hissetmek ve çevresine hissettirmektir. Zaman geçtikçe bireysellik artmaktadır. Bunun sebebi de dünyayı küçük bir köy haline getiren teknoloji büyük bir parçasıdır. 

Peki ya siz kaç kilo bireysiniz? Karar verirken, bir işi yaparken veya konuşurken ne kadar kendi özünüzü çevrenize hissettiriyorsunuz. Birilerin söylediklerini tekrar mı ediyorsunuz? Duyduklarınızı araştırmadan, emin olmadan, doğruymuş gibi etrafa yayıyor musunuz? Bir topluluğa bağlılığınızı ve desteğinizi göstermek için gözlerinizi kapatıyor musunuz? Eğer gözlerinizi kapatıp sorgulamıyorsanız, kötü olanları iyi, iyi olanları daha iyi yapamazsınız. O toplulukta sadece boşlukta hacminiz kadar yer kaplarsınız. Gerçekten bunu kendinize yakıştırıyor musunuz? Bu yüzden kaç kilo birey olmanız değil, kendi özünüzün ne kadar olduğu önemlidir. 

“Kendini kurtaran, başkalarını da kurtarır” sözü aslında çok doğrudur. Ancak ülkemizde bu bencillik gibi görülüyor. Herkes kendine yatırım yaptığında sizce ülkenin refah seviyesi artmaz mı? Daha bilinçli bir halk daha bilinçli yöneticiler olmaz mı? Unutmayın ki yaya geçidinde yaya olmasa bile yavaşlamak, yaya geçidinin olmadığı yerde yayanın geçmeye çalışmaması, pahalı arabası veya saati olan birine olan davranışınızın, bir garsona olan davranışınız ile aynı olması öncelikle bir bireysellik meselesidir. Bu yatırımları önce kendisine yapan, tüm topluluğa yatırım yapmış olur. 

Özgür olun! İstemediğiniz bir şeyi yapmayacak kadar özgür olun. Bağlı olduğunuz bir topluluk istedi diye değil, gerçekten siz istediğiniz için, doğru bulduğunuz için yapın. Yabancı gördüğünüz toplulukları bir düşman gibi değil, bir zenginlik, bir farklılık olarak görün. Farklılıklarınız sizi ayrıştırmasın, kutuplaştırmasın. Aksine sizi birbirinize daha çok yaklaştırsın. Çünkü sizde olmayan ve sizde olup onda olmayan şeyler sizin kültürünüzü, farklılığınızı arttırır. Birileri istedi diye birilerini eleştiriyorsanız, o birilerini vazgeçilmez olarak görüyorsanız, umut sizde değil demektir. Umut, kötüye kötü, iyiye iyi diyenlerdedir. Umut, topluluğunda olan yanlışları örtenlerde değil, onu ortaya çıkaranlardadır. Başkaları değil, siz vazgeçilmez olun!
 

“Dünyanın neye ihtiyacı olduğunu sormayın. Seni neyin canlandırdığını sor ve bunu yap. Çünkü dünyanın ihtiyacı olan, canlanan insanlardır.” Howard Thurman