Umut Uysal'ın "Büyükşehirlerde tekrar köye dönüş" başlıklı köşe yazısı

Anayasaya göre, Türkiye’de il, belediye ve köy olmak üzere üç çeşit mahalli idare var. İdareler arasında en küçük ve en yaygın örgütlenme biçimini ise köyler oluşturuyor. Köyler, sosyo-ekonomik özellikleri ile kentlerden ayrılan, düşük nüfus yoğunluğuna sahip olan ve ekonomik olarak genelde tarım ve hayvancılığa dayanan kırsal yerleşim yerleridir. Türkiye’de uzun yıllardır devam eden kentleşme eğilimi, kırsal alanda yaşayan nüfusun önemli ölçüde azalmasına ve kentlerde çarpık bir yapının oluşmasına neden oldu. Bu durum, kırsal ve kentsel alanlara yönelik sunulacak hizmetlere ilişkin sistem arayışlarını da beraberinde getirdi. Söz konusu arayışlar çerçevesinde 2012 yılında 6360 sayılı kanun kabul edilmiş ve büyükşehirlerde sunulacak hizmetlerin tek merkezden yürütülmesi hedeflenmiştir. Bu kapsamda büyükşehir sınırları içinde yer alan köyler mahalleye dönüştürüldü. Bu düzenleme hepimizin bildiği gibi birçok hukuki, siyasi, idari, mali ve sosyo-ekonomik açıdan önemli birtakım sorunları da beraberinde getirdi.

Sorunlardan bazılarını saymak gerekirse; yerel halk idari yöneticilerden uzaklaştı, şehirde ki var olan sorumluluklar köylerde de olmaya başladı, belediyelerin sorumluluk alanları genişledi bu alanlara hizmet götürebilmek için yeni birimlere ihtiyaç duyuldu, buna bağlı olarak da hizmet maliyetleri arttı, bazı mera ve tarım arazileri imar değişikliği ile amaç dışı kullanıma açıldı, bazıları ise belediyeler tarafından satıldı. Bütün bunlarla birlikte köylerde tarım ve hayvancılık zorlaştı ve hatta bitirildi. Şimdi ise yapılan hatalardan tekrar eskiye dönülmek isteniyor.

2020 yılında ise kabul edilen 7254 sayılı Kanun ile 5216 sayılı Kanuna ek bir madde eklenmiş ve büyükşehir sınırları içinde mahalleye dönüştürülen köylere, kırsal mahalle veya kırsal yerleşik alan statüsü verilmesinin önü açılmıştır. Bu noktada, büyükşehirlerde mahalleye dönüştürülen ancak beklenen gelişimi sağlayamayan yerlerde kırsal alanların oluşturulması ve bu alanlarda yaşayan vatandaşlara çeşitli avantajların sağlanması amaçlanmıştır. Böylece, zaman içinde gelişimini tamamlayan yerlerin sorunsuz bir şekilde büyükşehir belediye sistemine tam entegrasyonunun sağlanması hedeflenmiştir. Yani biz köyleri mahalle yaptık ama olmadı şimdi köy demeyelim de kırsal mahalle diyelim.

Kırsal mahalle veya kırsal yerleşik alan olarak tespit edilen yerlere ilgili kanun çerçevesinde birtakım ayrıcalıklar var. Bu ayrıcalıklardan bazıları emlak vergisine ilişkindir. Söz konusu yerlerde faaliyet gösteren gelir vergisinden muaf esnaf ile basit usulde gelir vergisine tabi olan mükellefler tarafından işyeri olarak kullanılan bina, arsa ve araziler emlak vergisinden muaf tutulmaktadır. Ayrıca mesken amaçlı olarak kullanılan binalar ile zirai üretimde kullanılan bina, arsa ve araziler de muafiyet kapsamında değerlendirilmektedir. Ticari, turistik faaliyetlerde kullanılan bina, arsa ve arazilere ilişkin emlak vergisi ise yüzde 50 indirimli olarak uygulanmaktadır.

Bir diğeri belediyelerin alması gereken vergi, harç ve katılma payları ile su kullanım ücretlerine ilişkindir. Buna göre, söz konusu yerlerde mükelleflerden bina inşaat harcı ile imarla ilgili harçlar alınmamaktadır. Ayrıca kanuna göre alınması gereken diğer vergi, harç ve katılma payları ise yüzde 50 indirimli olarak uygulanmaktadır. Son olarak, bu yerlerde içme ve kullanma suları için alınacak ücret, en düşük tarifenin belirli bir oranını geçmeyecek şekilde belirlenmektedir. Bu oran işyerleri için yüzde 50, konutlar için yüzde 25 olarak uygulanmaktadır. Yapılan bu kanun ile mahalleye çevrilen köylerin sorunlarının giderilmesi hedefleniyor. Sizce bu sorunlar bu kanunlarla giderilir mi?