Remzi Akbaş'ın "Bu dostluğun karşılığı pişmanlık olmasın" başlıklı köşe yazısı

Baştan söyleyelim:

Amerika emperyalist bir devlettir. Nüfus alanına aldığı ülkelerdeki işgalini, o ülkelerin orduları ile sağlamıştır. Bu statünün bozulmaması için de her yolu geçerli saymış, bu ülkelerde de statünün kurulu düzenin değişmesine izin vermemiştir. Buradaki ölçüt, sosyal gelişiminin ekonomiyi geçmemesidir. Sosyal gelişmelerin, ekonomik gelişmeleri geçtiği an, o statü bozulmuş sayılır, eski statüyü sürdürerek yeni bir yönetim iş başına geçirilir. Bu asker olabilir, sivil yönetim, krallık, diktatörlük olabilir fark etmez. Amerika için önemli olan statükonun değişmemesidir.

Dışişleri eski bakanlarından İhsan Sabri Çağlayangil (1965-1971-1975-1977) İsmail Cem'e (1997-2002) 1974 yılında yaptığı görüşmede der ki:

"Amerika bir memlekette demokratik idare olmuş, şoven irade olmuş, faşist idare olmuş ona hiç bakmaz. Amerika o memleketin kendisine ne ölçüde tabi olduğuna, kendi politikasına ne ölçüde satellit (uydu) haline gelebildiğine bakar."

ABD'nin evrensel politikası, "emperyalist" bir sistem politikasıdır ve çıkar temeline oturur. ABD'de partiler değişir (zaten iki parti esasına dayalı bir sistemdir) ama ABD'nin dünyaya egemen olma, öteki ülkelere söz geçirme ve sömürme ilkesi/politikası değişmez. Çünkü ABD'de politikanın çerçevesini evrensel soygun şirketleri çizer. Ve bu politika işte o evrensel şirketlerin çıkarları temeline oturtulmuştur. Evrensel şirketlerin çıkarları evrensel bir güçle korunacaktır kuşkusuz.

Alman kökenli Amerikalı Akademisyen H.J. Morgenthau'ya göre:

"Uluslararası politika denen geniş alanda siyasal gerçekçiliğe yolunu bulmakta yardım eden nirengi noktası ise 'güç' terimi ile ifade edilen 'çıkar' kavramıdır. (...) Çıkar kavramı, siyaseti (zenginlik veya servet olarak tarif edilen çıkar kavramından anlaşılan) ekonomi, ahlak (etik), estetik ve din gibi konularda ayrı ve bağımsız bir eylem, anlayış konusu ve alanı olarak ele alır."

Morgenthau, devamla: "Güç şeklinde tanımlanan çıkar kavram ve anlayışı, gözlemcinin entelektüel bir disiplin taşımasını, siyasete konu olan şeyleri rasyonel bir düzen içinde ele almasını, böylece siyaseti kuramsal olarak anlaşılabilir kılmasını gerektirir."

Dikkat edilirse ABD, her koşulda çıkarlarını öne sürmekte ve her şeyi çıkarları için yaptığını savunmaktadır ki, elbette kendi açısından haklıdır. Çünkü sistem çıkar ilkesine oturtulmuştur. Çıkar yalnızca sistemin değil, küreselleşmiş kapitalin de hizmetinde olan politika ve stratejinin varlık sebebidir.

Ortadoğu'da gelişen olaylara bakıldığında; 2006 yılında idam edilen Saddamlı Irak'ın yönetim değişikliği sonrası bölünmesi, Suriye'nin Beşar Esad sonrası yönetim değişikliği ve ABD hegemonyasına girmesi, İsrail'in Gazze'yi işgalinden sonra Suriye'nin doğu bölgesine yerleşmeye başlaması, Gazze'nin (Trump'ın deyimiyle) turizm bölgesi haline getirilmek istenmesi bir tesadüf olamaz.

Ayrıca...

Bu günlerde ABD Başkanı Donald Trump'ın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile dostluk (...) ilişkileri hayra alamet değildir. Kaldı ki Trump'ın nasıl bir "U" dönüşü yapabildiğini az çok biliyoruz.

O nedenle diyorum ki, ABD'nin bu gününü ve yarınını değerlendirmek için iyi düşünülmelidir. Sosyolog ve Ekonomi Politika Uzmanı Alman Max Weber'e göre "İnsanın eylemlerini fikirler değil, çıkarlar (maddi ve manevi) dolaysız olarak etkilemektedir."

Shakespeare derki: Çok geç pişman olanın vay başına.

Anladınız değil mi?