Uğur Büyük'ün "Millet İttifakı neden kaybetti?" başlıklı köşe yazısı

Muhalefetin stratejisi, temel bir ön kabule dayanıyordu: İktidar siyasi, ekonomik ve sosyal olarak zor durumaydı. Bu şartlar ona seçimi zaten kaybettirecekti. Bu nedenle adayın belirlenmesinde esnek davranılabilirdi.

Muhalefet adayı, seçim öncesine göre değil seçim sonrasına göre belirledi. Yani "öyle bir aday olsun ki, seçim kazandırsın" düşüncesinden ziyade, "öyle bir aday olsun ki, seçim kazandıktan sonra arzu edilecek şekilde yönetsin" düşüncesine göre hareket edildi.

Bunu nereden mi anlıyoruz? Altılı masanın oluşturduğu taslağı inceleyelim. O taslakta seçim kazanıldıktan sonra nasıl bir ülke hayal edildiği açıkça yazıyordu. Kılıçdaroğlu, hayali kurulan o ülkeyi yönetmek için gerçekten de ideal bir adaydı.

Yani özetle, masanın iktidar politikalarından tutun da adayın belirlenmesine kadar tüm kritik süreç, "kazanılan seçim" sonrasına endekslendi. Ve ne yapılacaksa, tüm plan, daha seçim yapılmadan önce topluma olduğu gibi açıklandı.

İktidar partisi buna karşılık herhangi bir vaatte bulunmadığı gibi Millet İttifakı'nın da vaatlerinin gündem olmasını engelledi. Konuyu sürekli "terör", "terörist", "hdp", "pkk" çerçevesinde tuttu. O kadar çok tekrarladı ki seçmeni buna inandırdı. Halk ekonomiden ve gelecek kaygısından çok ülkemiz teröre mi teslim olacak korkusuna yenik düştü. Millet İttifakı önce görmezden geldi, sonra hafif bir gard aldı ama bu yeterli değildi. Birinci tur milletvekilliği seçimlerinde meclis çoğunluğu cumhur ittifakına geçip cumhurbaşkanlığı seçiminde geride kalınca olaya uyandılar. Ama tabi ki artık geç kalınmıştı.

On beş günde seçmeni "biz aslında çok milliyetçiyiz"e inandırmak imkansıza yakındı. Halkımız artık bir tarafı terörle bağlantılı görürken diğer tarafın hizbullahçıları bile meclise sokmasına ses çıkarmadı. On milyondan fazla mültecinin ülkemizde cirit atmasına kafa çevirdi.

Peki başka nelerde yanlışlık yapıldı? Bana kalırsa İmamoğlu ve Yavaş'ın cumhurbaşkanı yardımcısı adayı yapılması fikri hiç mantıklı değildi. Keza beş parti lideri de öyle. Burada birçok başlılık olacak imajı verildi.

İkinci olarak Millet İttifakı'nın baharlar gelecek, soframızı genişleteceğiz gibi kapsayıcı kucaklayıcı ve umut dolu sözleri maalesef ülkemizde işlemiyor. Daha çok korkutma üzerinden dönen bir siyaseti benimsiyoruz. Şöyle yapmazsan başına bu gelir, buna oy verirsen yanarsın bitersin gibi.

Üçüncü olarak Akşener'in adayın açıklanması sırasında masadan kalkması ve sarf ettiği sözler yenilir yutulur cinsten değildi. Buda ittifakın çatırdığına, bunlar bu işi beceremez daha baştan anlaşamadılar, şimdi bu olduysa daha sonra kim bilir neler olur gibi sözleri vatandaşa söyletti ve ittifakı zayıf gösterdi.

Dördüncü olarak Deva, Gelecek, Demokrat ve Saadet Partisi'nin düşüşte olan AKP'den oy devşireceği düşünülmüştü. Bu dört parti AKP'den yüzde beş civarında oy düşürüp kendi ittifakına çekecekti, olmadı. AKP'den düşen oyun Yeniden Refah ve MHP'ye gittiğini söyleyebiliriz.

Son olarak konuyu Kılıçdaroğlu'nun şahsıyla bitirmek isterim. Millet İttifakı'nı bir araya getirdi, birlikte bütünlük içinde çalışmasını sağladı. Çok güzel bir kampanya yürüttü. Uygulanabilir vaatler söyledi. Mülteci sorununu geç de olsa bangır bangır dile getirdi. Ama olmuyor. Bu insanlar bu adama oy vermiyor. Diretmenin, zorlamanın halkla inatlaşmanın bir manası yok.

Sayın Kılıçdaroğlu'na açık çağrıda bulunmak istiyorum. Sayın Genel Başkan, lütfen Kurultay kararı alın ve aday olmayın. Koyun bütün il ve ilçelerde sandığı 1.369.000 üyenizin önüne, üyeleriniz kimi genel başkan görmek istiyorsa o aday olsun. Bu demokratik hareketi başlatıp diğer partilere rol model olun.