Umut Uysal'ın "Ata tohumları" başlıklı köşe yazısı

Yerli tohum, yerel tohum, ata tohumu, İsrail tohumu gibi birçok farklı anlamlar taşıyan tohumlar var. Yerli tohum, Türkiye’de üretilen tohumlar. Yerel tohum, belirli bir alanda oraya özgü olan tohumdur. Ata tohum ise geçmişten bugüne taşınan tohumlarımızdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Mustafa Kemal Atatürk’ün tohumculuğa büyük önem vermesi ile ilk tohum istasyonları 1925’te Eskişehir’den başlamak üzere Adapazarı, İstanbul gibi bölgelerde kurulmuştur.

Tohumculuk sektörünün zamanla dışa açılmasından sonra 1984 Özal döneminde tohum ithalatı serbest bırakıldı. 2006 yılı AKP iktidarı döneminde ise çok tartışılan yasayla birlikte tohum üretimi ve ticareti yabancı ve yerel şirketlere bırakılarak tohumda tescil, patent zorunluluğu getirildi. Bu yasayla birlikte çiftçinin tohum satması yasaklanmış oldu. Çiftçi kendi üretimi için ayırdığı tohumlukları kullanmaya devam etti. Böylece tohum üretimi kayıt altına alındı. Üretim izni ve ticareti bakanlık şartına bağlandı. Hatta sertifikalı tohum kullanan çiftçilere devlet destek sağlamaya başladı. Ata tohumlarımızın yerini sertifikalı şirket tohumları almaya başladı. Diğer açıdan bakacaksak da artan nüfusa bakmak için üretmek gerekiyor. Ata tohumları bu gıda talebini karşılar mıydı? Burası da ayrıca tartışılacak ayrı bir konudur.

Yıllar sonra ata tohumlarımız hatırlanmaya başlandı. “Ata Tohum Projesi” başlatıldı. 2 tane yönetmelik çıkarıldı. Proje kapsamında Ayaş domates, Kandıra sivri biber gibi ürünlerimiz yeniden üretilmeye başlandı. Bu projeler güzel fakat yeterli mi? Köylerde yaşayan nüfus yaşlandı. Köy okullarının kapatılması zaten kırsaldan kente göçü çoktan başlattı. Köylerde üreten kalmadı. Ata tohumlarımız zaten çeyiz sandıklarında kadınlar tarafından saklanıyordu. Üretim olmayınca da ata tohumlarımız bu sandıklardan nasıl çıkacak? Tohum takasları bu yolu biraz daha açtı. Tohumları saklamak için, ekilmek için takas ettiğimiz sürece ata tohumlarımızı korumuş olup geleceğe taşıyabiliriz.