Ayşenur Elmacı'nın "Asayiş Berkemal Sakarya!" başlıklı köşe yazısı
Neden mi bu başlığı attım? Çünkü artık her yeni gün Sakarya’da güne asayiş haberleriyle başlıyoruz.
Bir gün bıçaklanma, ertesi gün kavga, sonra uyuşturucu yakalanması, trafik kazası, yaya geçidi ihlali, kırmızı ışıkta geçme, intihar ya da kayıp haberleri… Liste uzayıp gidiyor. Sakarya’mız ne yazık ki, son yıllarda bir huzur şehri olmaktan uzaklaşıp “asayiş merkezi” olarak anılmaya başladı.
Peki, bu hale nasıl geldik? Ve en önemlisi, bundan sonra ne yapacağız?
Aslında bu tablo bir günde oluşmadı. Yıllardır toplumsal yapımızın altına gizlice işleyen bir çöküşün sonuçlarını yaşıyoruz. Saygı, empati, hoşgörü gibi kavramlar yavaş yavaş hayatımızdan silindikçe, geriye öfke, sabırsızlık ve tahammülsüzlük kaldı. Bugün trafikte korna sesleriyle başlayan gerginlik, akşam bıçaklanmayla sonuçlanabiliyor. Bir anlık öfke, bir insanın hayatını karartabiliyor.
Bu durum yalnızca bireysel bir sorun değil; toplumsal bir yara. Ama en acısı şu ki, herkes bu yarayı görüyor fakat kimse pansuman yapmıyor. Hiç kimse “Ne oluyor bu şehre?” diye yüksek sesle sormuyor. Toplantılar, paneller, projeler yerine sadece seyrediyoruz. Sanki bu şehirde yaşanan olaylar birer “haber malzemesi” olmaktan öteye gidemiyor.
Sakarya denince aklınıza ne geliyor? Doğası, yeşili, insanı, sanayisi, turizmi, tarihi güzellikleri mi?
Yoksa son dönemlerde manşetlerde gördüğümüz asayiş olayları mı?
Ne yazık ki artık çoğu kişinin aklına ikinci seçenek geliyor. Sakarya, Türkiye’nin gözde şehirlerinden biri olmasına rağmen, son yıllarda ismini daha çok olumsuz haberlerle duyurur hale geldi. Bu durum yalnızca imaj kaybı değil, aynı zamanda toplumsal bir güven kaybıdır. Bir şehir, güven duygusunu kaybetmeye başladı mı; artık gelişim, yatırım, turizm ve huzurdan da bahsedilemez.
Çözüm mü? Önce insana yatırım.
Her zaman söylendiği gibi: “Yol yapmak, ışıklandırma yapmak, bina yapmak hizmettir.” Evet, doğrudur. Ama en büyük hizmet insan yetiştirmektir. Bir şehirde asayiş sorunları artıyorsa, o şehirde insana yatırım eksiktir. Eğitim, aile yapısı, sosyal yaşam, gençlik politikaları, kültürel faaliyetler. Hepsi bir zincirin halkaları gibidir. Bir halka eksik kaldığında zincir kopar, toplum çözülür.
Sakarya’da bugün yapılması gereken şey, yalnızca sorunları tespit etmek değil, insan odaklı projeler geliştirmektir. Gençlere yönelik etkinlikler, eğitim atölyeleri, spor alanları, psikolojik destek merkezleri, aile danışmanlık ofisleri… Kısacası, insanların birbirini anlamayı öğrendiği bir şehir inşa etmeliyiz. Bu noktada sadece yerel yöneticilere değil, herkese görev düşüyor. Siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, eğitim kurumları, medya temsilcileri ve en önemlisi biz vatandaşlar… Hepimiz bu zincirin bir halkasıyız. Birlikte hareket etmediğimiz sürece hiçbir çözüm kalıcı olmayacak.
Yetkililer artık sadece “yol yapmakla” övünmemeli. Toplumu bir arada tutacak sosyal projeler üretmeli. Çocuklarımızın, gençlerimizin sokakta şiddetle değil, sporla, sanatla, bilimle tanışmasını sağlamalıyız. Çünkü geleceği inşa etmenin en güçlü yolu insan yetiştirmektir.
Evet, Sakarya artık bir “asayiş bülteni” olarak anılıyor olabilir. Ama bu, sonsuza kadar böyle kalacak demek değildir. Yeter ki sorunlarımızı konuşmaktan çekinmeyelim, birlikte çözüm üretelim.
Bir şehrin kaderi, orada yaşayan insanların umuduyla şekillenir. O yüzden, “Daha iyi bir Sakarya için ne yapabiliriz?” sorusunu artık hep birlikte sormalıyız. Çünkü daha huzurlu, daha güvenli, daha mutlu bir Sakarya mümkün, yeter ki önceliği insana verelim.