Karl Marx der ki: Alt yapı, yapı fail ilişkisi içerisinde ekonomik temelli olan alt bölüm üretim ilişkileri, üretim araçları ve üretim güçleri-biçimlerini ifade etmektedir. Ekonomik yapı toplumsal yaşam içerisinde en belirleyici role sahip yapıdır. Üst yapıyı şekillendiren ve dönüştüren bir yönü olduğu gibi, emeğin her daim entelektüel faaliyetlerden önemli olduğu bir bakış açısını kapsamaktadır. Bireyler, temel gereksinimlerini karşıladıktan sonra sinemaya gitmeye, sosyalleşmeye vb. etkinliklere zaman ayırabilirler. Bir nevi, Maslow’un ihtiyaçlar piramidini göz önüne alarak konuya bakılabileceği söylenebilir ancak Marx açısından durum daha farklıdır. Bireyler için önce aç olan karınlarını doyurmak ve barınabilmek için kazanmak gelir bunun için de üretici emeğinin çok önemli olduğu görülür.

Toplumun ikinci önemli katmanı olan üst yapı ise felsefe, sanat, bilim, etik, kültür, din vb. kurumları kapsamaktadır. Alt yapı tarafından tüm bu faaliyetlerin nasıl gerçekleşeceği belirlenmiş olur. Bourdieu’cü bir bakıştan konuya baktığımızda ekonomik sermayen kadar konuşabilir, düşünebilir veya eyleyebilirsin diyebiliriz. İnsanlar temel gereksinimlerini yerine getirmeden bu faaliyetlere yönelememektedir. Marx bu tip etkinliklerin varoluş açısından temel doyumların karşılandığı takdirde yaratıcı bir şekilde gerçekleşebileceğini anlatmak istemektedir. Bu nedenle, tekrar belirtmek gerekirse ekonomik alt yapı olmadan üst yapı olmaz.

Kendi insanımıza da bu çerçeveden bakarsak ülkedeki ekonomik bozukluk insanların ruh hallerini ve psikolojilerini derinden değiştirmektedir. Trafik kavgaları, taraftar kavgaları, sıra beklerken ki tahammülsüzlükler, sen bana yan baktın öteki ona şöyle baktılar, kadın cinayetleri özetle çoğu eften püften sebeplerle hapishanede ve mezarlıkta biten olayların içindeyiz.

Sanattan, spordan, felsefeden uzaklaştığımız gibi diğer ülkelerden de uzaklaşıyoruz. Ekonomiyi çözmeden tüm bunlara çözüm bulunulabilir mi?