Ali Keskinsoy'un "Yaşlılara hürmet" başlıklı köşe yazısı
Hayatın döngüsü insana önemli bir hakikati hatırlatır: Bebeklikte aciz, gençlikte güçlü, yaşlılıkta ise yeniden yardıma muhtaç oluruz. Kur’an-ı Kerim bu gerçeği şöyle bildirir:
"Allah sizi zayıflıktan yarattı, sonra güç verdi, sonra yeniden zayıflık ve ihtiyarlık verdi" (Rum, 54).
Bu ayet bize şunu öğretir: Bugün güçlü olan yarın güçsüz kalabilir. Bu yüzden yaşlıya hürmet, aslında kendi geleceğimize yapılan bir yatırımdır.
Peygamberimizin ölçüsü
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) buyurur:
"Küçüğümüze merhamet etmeyen, büyüğümüze saygı göstermeyen bizden değildir" (Tirmizi, Birr, 15).
Bu hadis, toplumsal huzurun iki direğini ortaya koyar: Birincisi küçüğe merhamet, büyüğe saygı.
Merhamet toplumu yumuşatır; saygı ise onu ayakta tutar. Ancak modern hayatın hızlı temposu bu iki değeri zayıflatıyor. Bayram ziyaretleri mesajlaşmaya dönüyor, el öpmeler unutuluyor, nice yaşlı huzurevlerinde yalnız yaşıyor.
Oysa Kur’an, "Anne babana ‘öf’ bile deme, gönül alıcı söz söyle" (İsra, 23) buyurarak en küçük saygısızlığı bile yasaklar. Bu emir sadece anne-babamız için değil, bütün yaşlılarımız için geçerlidir.
Günümüzün acı tablosu
TÜİK verilerine göre ülkemizde 1,6 milyon yaşlı tek başına yaşıyor. Nice anne-baba, “Keşke bir arasa…” diye bekliyor. Bir telefon, bir ziyaret, bir tebessüm onlar için en değerli hediyedir.
Yaşlılarımızın duası evlerimizin bereketidir. Peygamberimiz (s.a.v.) buyurur:
"Bir genç yaşından dolayı bir ihtiyara hürmet ederse, Allah da ona yaşlandığında hürmet edecek birini nasip eder" (Tirmizi, Birr, 75).
Bugün yaşlıya nasıl davranırsak, yarın bize de öyle davranılacaktır.
Bize düşen görevler
Yaşlıya rastladığımızda hal hatır sormak
Bayramda, hastalıkta, sıradan bir günde ziyaret etmek
Kusurlarına sabırla yaklaşmak
Onlara yük değil, bereket olduklarını hissettirmek
Dualarına talip olmak
Bazen bir bardak çay eşliğinde sohbet, en büyük moral olur. “Nasılsın?” demek, “Sen değerlisin” anlamına gelir.
İbretlik bir hikaye
Eskilerden bir hikaye anlatılır:
Vaktiyle bir adam, yaşlı babasından usanır. “Artık bakamam” diyerek onu bir sepete koyar, uzak bir köye bırakmaya gider. Tam ayrılırken babası der ki:
“Evladım, bu sepeti de yanına al.”
Oğlu şaşırır: “Niye baba?”
Babası acı bir tebessümle cevap verir:
“Bir gün sen de yaşlanacaksın, oğlun seni bu sepetle buraya getirecek.”
Bu söz taş gibi kalbine çarpar. O an yaptığı yanlışı anlar. Çünkü hayat bir aynadır; ne ekersen, onu biçersin.
Efendimizin yaşlıya hassasiyeti
Mekke fethedildiğinde Hz. Ebu Bekir (r.a.), gözleri görmeyen yaşlı babasını Peygamberimizin huzuruna getirdi. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Bu ihtiyarı evinde bıraksaydın, ben ona giderdim."
O günün devlet başkanı, komutanı, peygamberi… Gözleri görmeyen bir ihtiyar için “Ben ona giderdim” dedi. Bugün biz de bu hassasiyeti hayatımıza taşısak, huzurevleri boşalır, kapılarımız yaşlıların duasıyla açılır.
Son söz olarak
Yaşlıya hürmet, sadece ahlaki bir görev değil; Allah’ın rahmetini üzerimize çeken bir ahlaktır. Unutmayalım: Bugün onların yaşlılık günü, yarın bizim.
Büyüklerimizi baş tacı yapalım ki yarın biz de baş tacı olalım. Evimizin bereketini artırmak, toplumumuzun huzurunu korumak, Allah’ın rahmetini üzerimize çekmek istiyorsak, yaşlılarımıza sahip çıkalım.
Bir gün hepimiz yaşlanacağız. O gün geldiğinde etrafımızda sevgi dolu insanlar görmek istiyorsak, bugün başkalarına o sevgiyi gösterelim.