Kolay kolay siyasi görüş içeren yazılar yazmamaya özen göstersem de geçen hafta siyasetin bizi ne kadar kirlettiğine değinmiştim. Bu hata bir kez daha bakınca bu mevzu yazı dizisi gibi uzayacak. Yazılacak o kadar şey var ki bu konuya dair ama bölünmüş toplumda kendimize yok yere düşman kazanmanın da topluma daha da gaz verircesine fikir belirtmeye de lüzum var mı diye düşünüyor insan.

Hepimizin bir mesleği var ama öncesinde hepimiz vatandaşız. Yani ülkemizde alınan kararlardan etkilenen, olanlardan payını alan tabanı oluşturan bireyleriz nehayetinde. Malum gündem fiyat artışı, faturalar. 3-5 güne gündem değişir sabredin. Saçma sapan bir mevzuyla dişimizi karıştırır dururuz her zamanki gibi.

Öncelikle şunu hatırlatayım; lütfen devletle hükümeti karıştırmayın dert yanarken eşe dosta ya da dertlere cevap verirken ucu siyasi sevginize dokunursa. Devletimiz var idi var olacak da Allah’ın izniyle. Yaşım gereği gördüğüm, Allah verirse de göreceğim hükümetler de olacak. Hükümetler, devletin bekçisi ve sürdürücüsüdür. Yani hükümetler geçicidir.

Vatandaş olarak da serzenişte bulunmak da siyasi değildir. Ama siyasetin gereğidir ki halkın derdini siyasiler dile getirir. O yüzden de dert benimdir, bazen de dert senindir. Ama derdin etkisi hepimize olur. Faturalara ses çıkarmak da siyasi oldu. Pazar yerine giderek bir haber yaptık, kış mevsiminde yaz sebze meyvesinin fiyatına isyan eden de siyasi oldu, meyve fiyatını savunan da. Hanımla yemek üzerine ters düşsem siyasi anlar mı diye çekinir oldum, bu nedir yahu.

Esprisi bir yana zamlı faturalara tek ses çıkartan parti CHP Karasu İlçe Başkanlığı oldu. Toplumun genelinin sorunun ses çıkarmasa da susanların da hakkına ses oldukları için Aykut Süt ve yönetimine teşekkür etmek gerekir. Evet ne değişecek değil mi? Haberimizin altına yorum yazmış bir vatandaş: “Gömseniz de yaksanız da gidip ödeyeceksiniz” demiş. Kendisi yatırmamış herhalde çözümü bulmuş.

Neyse herkes haklı… Ama şunu unutmayın devlet de bizim, hükümet de, vatan da bizim, faturalara ödediğimiz para da. Maç biter, kavga biter, kalırız baş başa. Sonra demeyin “Yahu kırmaya değmezmiş” Elbet hükümetler gider ama kırdıklarınız yanınızda kalır.

KİBARCA OYALANIYORUZ

Defalarca yazdık, konuşanların sesini duyurduk. Yangını söndüreceğimizden değil, safımızı belli edip halkın yanında olduğumuzdan. Gagamızdaki su misali. Yıllar yıllar önce, gençler hatırlamaz 3 bin dönüm arazi aldılar gittiler, daha da gelen yok.

Bir ara Cherry geldi, gelmeden gitti. Sonra BMC geldi, araziyi düzledi, hatta beton döktü, o da ne çadır bile kurdu, yetmedi Cumhurbaşkanı’nı getirdi, “Ee tamam, bu geliyor. Somut adımlar var” dedik. O da gitti. En azından gözle görülür oyaladı. Kibarca oyalamadılar bizi. Şunu anladık ki bundan sonra da biri gelirse oyalanacağız, kandırılacağız. Siyasi algılamayın, ülkemizin, devletimizin teşviklerini koruyorum şu an. Şimdi de serbest bölge mevzusu var. Verin bir babayiğide 10-15 yıl da o oyalasın. Babanızın arazisi değil neticede (!)

Yıllar sonra bir muhtar azası ayağa kalktı ve içini belli ki yakan cümleyi haykırdı: “Orası 15 yıldan beri bu arazi işgal edilmiş durumda. Bu, bizim kanayan yaramız” O da yanlış yerde dile getirdi, biraz da sesini yükseltince devletin mülki amirinden azarı işitti.

Kaymakam Bey haklı, yeri orası değil. Devlete devlet şikayet edilmez, hem muhatapları da orada olanlar değil. Ama vatandaş sesini, devleti gördüğü yerde haykırıyor. Camitepe Muhtar Azası Halil İbrahim Ustaömer de kendince haklıdır. Aza, köyünün arazisinin akıbetini sorguluyor. Dedik ya, zamanlaması hataydı. Yine de tek başına sesini çıkardı, ona da kocaman bir tebrik bizden.

SİZDEN BİZE KOCAMAN BİR “SANA NE”

Basının görevi halkın sesi olmak. Kurumları denetleyici konumda yer alıp, göreve teşvik edici, kurumlara yol gösterici ve göreve davet edici mekanizmadır. Vatandaşın kesilen elektriği, kopan interneti, köstebek yuvasına dönen yolu bizim derdimiz.

Zamanında bir gazeteci arkadaşımız yolları yazdı da yazdı. Yol bozuk, vatandaş mağdur. İşini yapıyor, yazacak tabi. Gün geldi karayollarından bir yetkili arkadaşımızı arar ve sorar: “Senin aracın var mı?”. Cevap: “hayır, yok” olur. Yetkili sorar: “O zaman neden deşip durursun. Bize dilekçe yazan da yok, şikayet başvurusu yapan da. Yoldan tek şikayetçi olan sensin” der. İşte durumun özeti.

Yani yukarıda yazdıklarımla beni ilgilendiren tarafı var mı, yok. Haklısınız yani, sizden bize kocaman bir “Sana ne” gelsin. Sorunu yaşayan dile getirip dert etmiyor, sen ne dert ettin be kardeşim değil mi? Şimdi siyasi olduk biz de bu dertleri dile getirince. Hakkınızı helal edin… Sizi de mutlu edecek haberlerde görüşürüz.