Ali Keskinsoy'un "Sevgiyle yoğrulan bir ilişki: Peygamber ve ashabı" başlıklı köşe yazısı

Aziz kardeşlerim,
Bugün dünyada sevgilerin çabuk tüketildiği, muhabbetlerin çıkar ilişkisine dönüştüğü bir çağda yaşıyoruz. Oysa bizler kalıcı ve gerçek sevginin ne olduğunu öğrenmek istiyorsak, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile sahabe arasındaki eşsiz ilişkiye bakmalıyız.

Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de sevgili Peygamberimizi bize şöyle tanıtır:

“Size öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 128)

Evet, Efendimiz (s.a.v.) ümmetine karşı engin bir şefkat deryasıydı. Taif’te taşlandığında bile beddua etmedi; “Allah’ım, kavmime hidayet ver” diye dua etti.

Ashab-ı Kiram, Peygamberine öyle bir sevgiyle bağlıydı ki dillerinden şu söz düşmezdi:
“Anam, babam, malım ve canım Sana feda olsun Ya Rasulallah!”

Onların sevgisi kuru bir söz değil, hayatlarının merkezinde bir hakikatti. Rasulullah (s.a.v.)’i öylesine seviyorlardı ki, onu görmeden geçen saatleri hasretle anıyorlardı.

Sevgili Peygamberimiz de sahabesini sever, sevgisini dile getirirdi. Hz.Muaz’ın elini tutarak şöyle buyurdu:
“Ey Muaz! Vallahi ben seni gerçekten seviyorum.” (Ebu Davud, Salat, 152)

Ve ardından ona şu tavsiyede bulundu:
“Her namazın ardından şöyle dua etmeyi unutma: Allah’ım! Seni zikretmemde, sana şükretmem de ve sana güzel kulluk yapmamda bana yardım eyle.”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), insanlarla iletişim kurarken daima nazik, sabırlı ve tebessümlüydü. Çocukların oyununa katılır, kadınlara hürmet eder, yaşlılara ihtiram gösterirdi.

Bir genç zina etmek istediğini söylediğinde, onu azarlamadı. Sordu: “Bunu annen için ister misin?” Genç “Hayır” dedi. “Kız kardeşin için ister misin?” dedi, “Hayır” cevabını aldı. Sonunda gencin kalbine dokundu, dua etti ve o genç hayatı boyunca bir daha böyle bir günahı aklından bile geçirmedi. (Ahmed b.Hanbel, Müsned, V, 256)

Ashabının hatalarını gördüğünde ise “Bazı kimselere ne oluyor ki…” diyerek uyarır, kişiyi mahcup etmezdi. O’nun dilinde kırıcı söz yoktu, gönül alıcı nezaket vardı.

Bugün toplumda sevgiler zayıfladı, muhabbetler çıkar ilişkisine dönüştü. Oysa gerçek muhabbet, Peygamber sevgisiyle başlar. Rasulullah’ı sevenler, ahirette de onunla beraber olacaklardır.

Efendimiz buyuruyor:
“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Müslim, Birr, 163)

Bu müjde sahabeyi sevince boğdu. Biz de bugün kimi sevdiğimize dikkat etmeliyiz. Futbolcuları, sanatçıları değil, Rasulullah’ı ve onun yolunu sevmeliyiz.

Sevgili kardeşlerim,
Peygamberimizin hayatı bizler için sadece ibadetlerde değil, iletişimde, sevgide, merhamette de örnektir. Ailelerimizde, camilerimizde, toplumumuzda muhabbeti yeniden yeşertmek istiyorsak, O’nun sünnetini yaşamalı ve yaşatmalıyız.

Geliniz şu duayı gönülden edelim:

“Allah’ım! Bize kendi sevgini, Habibin’in sevgisini ve O’nu sevenlerin sevgisini nasip eyle. Bizleri Rasulullah’ın sancağı altında, Kevser havuzunun başında buluştur. Amin.”