Hasret Aksoy'un "Toplum mühendisi" başlıklı köşe yazısı
Gelişmeden konuşan bir toplum olduk…
Henüz bir fikrin kapısını aralamadan hüküm vermeye hazır; öğrenmekten çok bildiğini ilan etmeye istekli; tartışmayı bir zenginlik değil, kişisel tehdit sayan kalabalıkların arasında yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Bugün sokakta, sosyal medyada, kahvede, ekranda karşımıza çıkan aynı figür var: Her şeyi bilen ama hiçbir şeyi öğrenmeyen toplum mühendisi.
Bu yeni tip “toplum mühendisi”, diploması olmadan uzman, bilgisi olmadan yorumcu, emeği olmadan fikir sahibi…
Düşünmeye değil, konuşmaya yatırım yapan; bilginin yerini özgüvenle dolduran; öğrenmeyi küçümseyen ama hüküm vermeyi görev sayan bir zihniyet.
Ve en acısı şu ki:
Bu zihniyetin sesi, gerçek aydınların sesinden daha çok duyuluyor.
Bugün Türkiye’nin yaşadığı en büyük kayıplardan biri, aydınlarının yavaş yavaş sahneden çekilmesi. Çünkü bilginin itibarı azaldığında, düşüncenin değeri düştüğünde, gerçeğin sesi gürültüde boğulduğunda; düşünce insanları ya susmak zorunda kalıyor ya da sesi duyulmadığı için bir köşeye çekiliyor.
Herkesin her şey olduğu, her konunun uzmanının çoğaldığı bu çağda, hakikatin etrafı iddialarla örülüyor. Toplum mühendisliği artık bir kurumun değil; cehaleti cesaretiyle maskelenmiş bireylerin elinde. Bu kişiler, sorgulamayı tehdit, farklı düşünmeyi saldırı, eleştiriyi düşmanlık olarak görüyor. Böylece toplumu darbelerle değil, yanlış fikirlerin gündelik şiddetiyle şekillendiriyorlar.
Oysa bir ülkenin ilerlemesi, ancak öğrenmeye açık bireylerle mümkün olur.
Düşüncenin değeri, tartışmanın saygınlığı, bilginin itibarı korunmadıkça; toplum mühendislerinin değil, gerçek aydınların sesi yükseltilmedikçe, Türkiye’nin aydınlık geleceği günden güne gölgelenir.
Bu ülke, düşünce insanlarını kaybedecek lükse sahip değil.
Aydınlar susarsa, gelecek de susar.


