Hasret Aksoy'un "Anneliğin bin bir hali: Yüreklerde açan çiçekler, gözlerdeki yaşlar" başlıklı köşe yazısı

Takvimler her yıl Mayıs ayını işaret ettiğinde, içimizde tarifsiz bir duygu seli kabarır. Annelerimiz... Hayatımızın ilk nefesi, ilk güvenli limanı, koşulsuz sevginin kaynağı. Ancak bu özel zaman dilimi, sadece kendi annelerimizi değil, anneliğin farklı yüzlerini, farklı coğrafyalardaki annelerin yaşadığı zorlukları ve anneliğin evrensel değerini de hatırlamamız için bir fırsat sunuyor bize, tam da Karasu'nun huzurlu atmosferinde...

Yüreğimiz buruk... Bu anlamlı süreçte, vatanımızın bekası uğruna evlatlarını toprağa veren şehit annelerimizin acısını derinden hissediyoruz. Onların metaneti, evlat sevgisiyle yoğrulmuş yüreklerindeki yangın, hepimizin ortak acısıdır. Aynı zamanda, dünyanın farklı coğrafyalarında, savaşın ve zulmün gölgesinde evlatlarını korumaya çalışan Filistinli annelerin çaresizliğini de unutmamalıyız. Bombalar altında, umutlarını yitirmeden hayata tutunmaya çalışan o annelerin feryatları, vicdanlarımızı sızlatmalı. Ve sadece savaşın değil, sömürünün pençesinde kıvranan diğer ülkelerdeki annelerin de yaşadığı derin acıları görmezden gelemeyiz. Yoksulluk, hastalık ve umutsuzlukla mücadele eden bu annelerin evlatlarını hayatta tutma çabası, insanlığın en zorlu sınavlarından biridir. Onların yaşadığı acı, anneliğin ne denli kutsal ve korunması gereken bir değer olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

Hayatın zorlu sınavları karşısında, eşlerini kaybeden ve çocuklarına hem annelik hem de babalık yapmak zorunda kalan güçlü kadınlar da var aramızda. Onların omuzlarındaki yükün ağırlığını tarif etmek mümkün değil. Aynı zamanda, çeşitli nedenlerle çocuklarını tek başına büyüten fedakar babaları da unutmamalıyız. Toplumun onlara atfettiği "babalık" rolünün yanı sıra, annenin şefkatini ve ilgisini de vermeye çalışan bu babalar, aslında toplumsal kalıpları yıkan gerçek kahramanlardır. Onların mücadelesi, ebeveynliğin cinsiyetten bağımsız, sevgi ve sorumlulukla yoğrulmuş bir görev olduğunu bizlere hatırlatır.

Günümüz dünyasında, çalışan annelerin yaşadığı duygusal zorluklar da göz ardı edilemez. İş hayatının stresi, ev işlerinin yorgunluğu ve çocuklarına yeterince zaman ayıramama endişesi, onların omuzlarında ağır bir yük oluşturur. Öte yandan, ev hanımı annelerin de küçümsenmeyecek bir emek harcadığını, evin düzeninden çocukların bakımına kadar pek çok sorumluluğu üstlendiklerini unutmamalıyız. Toplumda zaman zaman bu iki kesimin birbirini "zorbalayan" yaklaşımları üzücüdür. Oysa her iki annelik de kendi içinde zorluklar barındırır ve her ikisi de aynı derecede değerlidir. Annelik, nerede ve nasıl yaşanırsa yaşansın, fedakarlık, sabır ve sonsuz sevgi gerektirir.

Unutmayalım ki, annelik bir meslek değil, bir yaşam biçimidir. İster çalışan ister ev hanımı olsun ister eşi yanında olsun ister olmasın ister kendi çocuğu olsun ister koruyucu anne olsun, her anne sevgiyle, şefkatle ve özveriyle evlatlarını büyütmeye çalışır. Bu anlamlı süreçte, anneliğin her türlüsüyle ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha hatırlayalım. Başta kendi annelerimiz olmak üzere, tüm annelerin ellerinden sevgiyle öpelim. Şehit annelerimizin acısını paylaşalım, Filistinli anneler ve sömürü altındaki diğer ülkelerdeki anneler için dua edelim hem anne hem baba olanların gücüne hayran kalalım ve anneliğin her biçiminin kutsallığını yürekten hissedelim. Çünkü dünya, annelerin şefkati ve sevgisiyle daha güzel bir yerdir. Karasu'dan yükselen bu sevgi çığlığı, tüm annelerin yüreğine ulaşsın...