Nevtan Angün'ün "Biri doğru söylemiyor ama kim?" başlıklı köşe yazısı.

Belediyeden işçi çıkarmalarla ilgili olarak geçtiğimiz hafta Karasu’da bir polemik yaşandı. Daha doğrusu karşılıklı söylemler de denebilir. MHP İlçe Başkanı Münir Ali Kara, bir canlı yayında kapalı kapılar ardından konuşulanları kısmen de olsa canlı yayında açık etti. Kara’nın ifadelerine göre Belediye Başkanı İshak Sarı, kendisine işçi çıkarmalarla alakalı söz vermiş ve asgari ücretle çalışan işçilerin çıkartılmayacağını garanti etmişti.

Belediye Başkanı İshak Sarı da Ocak ayı meclis toplantısında yanıt verdi. Mehmet Çatalbaş’ın gündem dışı söz alarak bu konuyla alakalı soru yöneltti. Sarı da cevap verdi: “Ben kimseye söz falan vermedim!” Yani Başkan Sarı, Başkan Kara’yı yalancı çıkarttı.

Konu, kamuoyuna yansıdığı için ortada da bir “Yalan” polemiği oluşmuş oluverdi. Kara cephesinden bakarsak İshak Sarı, kendisini yalancılıkla suçlamış oldu. Başkan Kara’nın dediği doğruysa Sarı redderek yalan mı söylemiş oldu? Yoksa Münir Ali Kara mı haksız bir iddiada bulunmuştu?

Başkan İshak Sarı cephesinden bakılırsa, kapalı kapılar ardında konuşulan ittifak sözlerinin canlı yayında açık edilmesi hiç etik değil. Çünkü o zaman bir seçim ittifakındasınız ve aranızdan su sızmıyor. Eğer Münir Ali Kara’nın dediği doğruysa İshak Sarı mecliste neden aksini iddia etti. Bu durumda Sarı mı doğru söylemiyor?

Odada o an kimlerin olduğunu biz biliyoruz. O kişilerden biri de şu an il başkanlığı yapıyor. Ve kimin doğru söylediğini de biliyoruz. Bunun bir önemi yok. Önemli olan toplumda bu konuda bir infial yani güvensizlik oluştu. Kamuoyu için cevap bekleyen soru şu: İşçi çıkarma gibi hassas bir konuda kim doğru söylemiyor?”

“Kim yalan söylüyor?” demeyelim, ayıp olmasın. Ama sorumuzun aslında diğer bir yüzü de bu cümleye çıkıyor. Ortada aksi yönde iki söz var ama büyük de bir ayıp var. Sarı mı, Kara mı? Hangisi doğru söylüyor?

BEKLEDİLER OLDU, O DA YARIM OLDU

Hafta sonu Sakarya Nehri’nin ağız kısmında mendirek çalışması başladı. Bölge balıkçılarının merakla beklediği bir çalışmaydı. Başladı başlamasına ama o da yarım başladı. Orijinal projesinde 220 metre civarında olması gereken mendireğin 65 metreye yakın çıkış yapacağını Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Atilla Bıçakcı’dan öğrendik.

Akıllara gelen soruya yanıt bulamıyor bölge balıkçısı. Bir iş de neden tam yapılamıyor? Nedir bunu imkansız kılan? Neden bu kadar zor? Neden her iş yarım yamalak? “Ekonomi kötü” diyenlere “Git sen Almanya’da yaşa o zaman” diyerek ülkeden kovan akıllı vatandaşımız bir tarafta, “Ödenek çıkmıyor, devletin kasasında para kalmadı, o yüzden böyle” diyen vatandaşımız bir tarafta…

Hadi bakalım bir doğru-yalan çıkmazı da burada karşımıza çıkıyor? Kasada para varsa, proje neden üçte hatta dörtte biri ölçüde yapılıyor? Kasada para yoksa ekonomi kötü anlamına gelmez mi? Yine biri doğruyu söylemiyor.

KIYI EROZYONUNA GEÇİCİ ÇÖZÜM

Doğu Karadeniz Caddesi’nin Akkum mevkiinde yaşanacak olan kıyı erozyonuna karşı dalgakıranların yapılmasının önemini çok ke dile getiriyoruz. Pazartesi günü ilçe basının bir araya toplayan Belediye Başkanı İshak Sarı’ya “Kıyı erozyonu yaklaşıyor. Sahil projesini nasıl muhafaza edeceksiniz?” diye sorduk.

Malum, bu aydan sonra dalgakıran çalışması başlayamaz. Başlasa da zaten erozyon sezonu açılıyor, yetişmez. Kendisi geçici bir çözümle tel kafes ve taş dolgu ile korunacağını söyledi. Bu yapının 675’lik arsalara denk gelmesi ve vatandaşın arsasına girilmesi durumu da söz konusu. Haydiii, iki ucu kirli değnek.

Başkan Sarı’ya söylenenler arasında da dalgakıranların ancak ÇED raporu ile inşa edileceğini, ÇED raporu için de zamana ihtiyaç olunduğu detayı varmış. Yahu bu ilçeye sayısız dalgakıran yapılmadı mı? Değişen ne? Aynı hat, aynı deniz, aynı sahil. Balık da aynı, hava da aynı. Yeniden ÇED raporuna ne hacet? O zaman önceki dalgakıranlar amacına ulaşan bir fayda sağlamadı demektir. Ya da kasada para yok, zaman kazanıyorlar. Yine bir tezatlık. Sabret Karasu’m, bir gün gerçek doğru ortaya çıkarsa senin de kanayan yaralarına merhem bulunacak.