23 Nisan ve 19 Mayıs’ta güzel birer bayram izleme fırsatı bulduk. Olumlu yönleri saymaz insan oğlu, her zaman olumsuz olanı dile getirir. Şahsi görüşüm her iki bayramda da olumlu çok şey vardı. Fakat olumsuz olan birkaç noktaya temas etmek istiyorum. Niyetim de eleştiri değil, neden böyle olduğu…

23 Nisan’da çocuklar sahnedeydi ve onların yapacağı hatalar normal karşılanır. Fakat 19 Mayıs için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Açıkçası törende özellikle açık aradım çünkü gençlerle iç içe olduğum için şahit olduğum olumsuzluklar törene de yansır mı diye bekledim. Ne yazık ki yansıdığını da gördüm.

Üzülerek yazıyorum ki Z kuşağı dediğimiz kuşak “Allah’a emanet”… Pandemi ile gelen başıboşluktan öncesi de var. Her zaman eleştirdiğim adımlar ne yazık ki bugün acı meyvelerini veriyor. Kendi zamanımıza gidelim. Ya da çok geriye de gitmeyelim 2000 yılının başlarına dönelim.

Okullarda müdür, idare, öğretmen demek devlet demekti öğrenci için. İdareye giden çocuk, mahkemeye çıkmış gibi başına dünyası yıkılır bir psikolojiye bürünürdü. Korku ya da saygı adı ne ise bir itibarı vardı eğitimcinin, okulun ve devlet memurunun. Günümüzde ise okullarda acı tablolar görüyoruz ne yazık ki öğrenci-eğitimci arasında.

Kılık kıyafet zorunluluğunun serbest hale gelmesi atılan en büyük hataydı. Ne öğretmenin öğretmenliği kaldı ne öğrencinin öğrenciliği. Okulun ağırlığı da gitti, elde kaldı sokak kültürü… Öğretmeni şikayet hattı, CİMER, öğrenci hakkı derken iyice saçmaladı sağolsun Bakanlık. Sonuç, vatandaşın azarına kayıtsız kalan polis gibi, öğrenci karşısında susan bir eğitimci kitlesi koydular önümüze. Ailelerin başıboşluğu ve evlatlarına toz kondurmamalarını saymayacağım bile. Eserlerinden memnundurlar umarım.

Bu hikayeyi neden anlattım şimdi? 19 Mayıs töreninde göze çarpan bazı nüanslar vardı. Çok mu önemli, değil ama gelecekte daha önemli sorunların tohumu olur şimdi verilen tavizler. Sert konuşacağım kusura bakmasın kimse ama sahadaki 5 bin kişiden biri değişikse, ne desek hak ediyordur.

Ödül töreninde bir “Hadsiz” elleri cebinde kürsüye kadar geldi. Sırıta sırıta, Sahil Park’ta yürüyormuş gibi. Çocuğa seslendik, “Delikanlı ellerini cebinden çıkart” diye. Durmadı muhtemelen ya da “Tınlamadı” bizi. Müzik nedeniyle duymadığını düşünerek bağırdım bir daha, “Oğlum elini çıkart”… Yok, duymadı. “Çıkarsana lan elini cebinden” diye dürtünce çıkarttı. Bundan anlıyor demek. Üzücü. Ardından Mehmet Yıldız, genci uyardı eşofmanının önünü kapatması yönünde.

Bu gençler sporcu, doğru. Lakin ödül törenine tek tip ya da tek renk giydirilerek getirtilmesi törenin ehemmiyetini arttıracaktır. Örneğin siyah pantolon beyaz tişört veya başka bir kombin, kolay renkler ve kıyafetler. Duyumuma göre Milli Eğitim’den okullara (öğretmenleri veya sorumlularına) bu konuda bir tembihlemeler veya uyarılar oluyor ama nerede tıkanıyorsa çocuk bu tembihi dinlemiyor. Ya da dinlettirilemiyor. İşte Z kuşağının laf geçirilemez hali. Dedim ya çok önemli değil. Hani idareye sigara yakalatan öğrencinin çağırılan velisinin “Sigara içmiş, ne yapmış benim çocuğum. Bunun için mi çağırdınız” demesi gibi. Çok da önemli değil.

KYK öğrencileri, devlet protokolünün önüne çıkartıldı. İlk kez gördü ve beğendik. Lakin giyim, kuşam, saç, sakal… Efsaneydi. Atletin üstüne hırka giyip göbeğe kadar açan mı, Hello Kitty’li tişört mu, rengarenk, cıvıl cıvıl. Seneye düzeltilir umarım.

Neden takıldık bu basit şeylere şimdi? Ağalar, beyler, bayanlar… Z kuşağı yerlerde, bulvarda küfür etmeyen genç yok. Devletin karşısına çıkmak her gence nasip olan bir şey değil. Karşında savcıdan kaymakama, komutandan başkana ne ararsan var. Karşında DEVLET var. Eğitimciyi itibarsızlaştıran tepeden inme tavizleri bari ilçemizde biz önleyelim. Törenlerde daha tertipli gençleri ÖRNEK olarak tribünlere ve devlet protokolümüze gösterelim. Kişiler, KIYAFETLERİYLE karşılanır, fikirleriyle uğurlanır. Törende emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler. İzlemesi keyifli bir törendi. Nice güzel milli törenlere…