Ali Keskinsoy'un "Her şeyin hayırlısını istemek" başlıklı köşe yazısı
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış, çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış, öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu atı için ihtiyara büyük büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.
Bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı? demiş. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok, köylü ihtiyarın başına toplanmış; seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları çalacakları belliydi, krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın.
Şimdi ne paran var ne de attın, demişler…
İhtiyar; “Karar vermek için acele etmeyin demiş.” Sadece at kayıp demiş, sadece at kayıp deyin demiş, çünkü gerçek bu, ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar, atımın kaybolması bir şer mi yoksa bir hayır mı bunu henüz bilmiyoruz, çünkü bu olay henüz bir başlangıç, arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.
Köylüler ihtiyara kahkahalarla görmüşler, ardından birkaç hafta geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş, meğer çalınmamış dağlara gitmiş. Dönerken de vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş, bunu gören köylüler toplanıp ihtiyara gidip özür dilemişler, babalık demişler, sen haklı çıktın, atının kaybolması bir talihsizlik değil, adeta bir devlet kuş oldu senin için, şimdi bir at sürün var.
Karar vermek için gene acele ediyorsunuz demiş ihtiyar, sadece atın geri döndüğünü söyleyin, bilinen gerçek sadece bu, ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.
Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler, ancak içlerinden bu ihtiyar sahiden saf diye geçirmişler, bir hafta geçmeden vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara, bir kez daha haklı çıktın demişler, bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak, oysa sana bakacak başkası da yok, şimdi eskisinden daha fakir daha zavallı olacaksın demişler.
İhtiyar; “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş, o kadar acele etmeyin, oğlum bacağını kırdı, gerçek bu ötesi sizin verdiğiniz karar, ama acaba ne kadar doğru, hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz.
Birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış, kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş, köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar, köyü matem sarmış, çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.
Köylüler gene ihtiyara gelmişler, yine haklı olduğun kanıtlandı demişler, oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında, oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler, oğlunun bacağının kırılması talihsizlik değil şansmış meğer.
“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş ihtiyar, oysa ne olacağını kimseler bilemez, bilinen bir tek gerçek var, benim oğlum yanımda sizinkiler askerde, ama bunların hangisinin talih hangisinin şansızlık olduğunu sadece Allah biliyor.
Her şeyin hayırlısını istemek aslında o kadar doğru ki, neyin şer, neyin hayır getireceğini bilmiyoruz. Selametle…