Ayşenur Elmacı'nın "Köylü efendiyse, efendiyi kim koruyacak?" başlıklı köşe yazısı

Geçtiğimiz günlerde Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Karasu Ortaköy Mahallesi’ni ziyaret ederek fındık üreticileriyle bir araya geldi. Bayraktar, “Fındık yandı, rekolte düşük. Fiyatı üreticimiz belirleyecek. Üreticimiz dikkatli olursa, arzı yavaşlatırsa fındık fiyatları yükselecektir” sözleriyle üreticilere umut telkin etmeye çalıştı.

Doğru, arz-talep dengesi fiyatı etkiler. Ancak sahadaki tablo, yalnızca bir ekonomik hesapla açıklanamayacak kadar ağır. Gözlerimizle şahit olduk…

Karasu’nun bazı bölgelerinde fındık bahçeleri adeta küle dönmüş durumda. Yıllardır alın terini toprağa akıtan çiftçiler, bu yıl emeklerinin karşılığını alamamanın ötesinde, geleceklerini de kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.

Bir üretici, “Geçmiş yıllarda bu bahçeden 10 ton fındık toplardım, bu sene 400 kilo bile alamayacağım” diyor.

Ortaköy Mahallesi’nde bulunduğum bahçede 20 fındık kırdım, hepsi boş çıktı. Çiftçinin gözlerindeki umutsuzluğu görmek için bu manzaraya şahit olmak yeter de artar bile. Üretici gerçekten tükenmiş durumda.

Üreticiler yaşanan felaketi “kuraklık” diye özetliyor. Fakat mesele, sadece bir yıllık verim kaybı değil. Yanan fındığın yeniden ürün verebilmesi için en az 3-4 yıl gerekiyor. Yani bu sadece 2025’in değil, geleceğin de kaybolan bereketi demek. Toprak suskun, dallar kurumuş, umutlar ise tüccarın insafına bırakılmış.

Ortaköy’de üretici Yusuf Şahinoğulları ile konuştuğumda, gözlerindeki hüzün sözlerinden daha güçlüydü. “Devletin biz çiftçilere sahip çıkması gerekiyor. Devlete borcumuz var. Bu borçlar nasıl ödenecek? Hep bizi tüccarın kucağına atıyorlar. Çiftçilere sıfır faizli krediyle destek verilmesi gerekiyor” diyerek aslında binlerce üreticinin sesine tercüman oluyordu.

Bugün yalnızca Karasu’da değil, Türkiye’nin dört bir yanında fındık üreticisi benzer bir çıkmazın içinde. Borçla ayakta durmaya çalışan çiftçi, ürününden elde ettiği gelirle ne bankaya ne de tüccara yetişebiliyor. Hükümet, çiftçiyi yalnızca fotoğraf verilecek bir figür olarak görmekten vazgeçmeli.

Ziyaretler elbette önemli, moral verici. Ama fotoğraflar çekildikten sonra gidildiğinde, bahçelerde kalan susuzluk, dallarda asılı kalan boş fındık, sofralara gelmeyen ekmek geriye kalıyor.

Unutmayalım: Çiftçi yalnızca kendi ekmeğinin değil, bu ülkenin sofralarının, ekonomisinin, ihracatının teminatıdır. Çiftçiyi korumak, aslında milletin geleceğini korumaktır. Atatürk’ün yıllar önce söylediği o tarihi söz bugün belki her zamankinden daha güncel: “Köylü milletin efendisidir.” Efendiyi sahipsiz bırakmak, milletin kendisini sahipsiz bırakmaktır.

Bugün fındığın çığlığını duymayanlar, yarın açlığın sessizliğini duymak zorunda kalabilir.