Ali Keskinsoy'un "Muharrem: Dirilişin ve birliğin ayı" başlıklı köşe yazısı
Takvim yaprakları yeni bir hicri yılı gösteriyor. Kameri takvimin ilk ayı olan Muharrem’e girmiş bulunuyoruz. Ama bu ay, sadece bir zaman diliminin başlangıcı değildir. Muharrem, tarih boyunca hem gözyaşıyla hem direnişle yoğrulmuş, anlamı derin, mesajı güçlü bir aydır. Hem geçmişin muhasebesi hem geleceğin istikamet pusulasıdır.
Cenab-ı Hak Kur’an’da, ayların sayısını on iki olarak bildirir ve bu ayların dördünü “haram aylar” olarak tanımlar. İşte içinde bulunduğumuz Muharrem ayı da bu saygı duyulması gereken özel aylardandır.
Haram aylarda sadece savaş değil, her türlü taşkınlık, fitne, zulüm haram kılınmıştır. Çünkü bu zamanlar, insanın ruhunu temizleyip kendini arındırması için bir fırsattır.
Peygamber Efendimiz, “Ramazan’dan sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem’de tutulan oruçtur.” buyurmuştur. Bu ayda özellikle Aşure günü oruç tutmak tavsiye edilmiştir.
Aşure, sadece bir oruç günü değildir. Hem Hz.Musa’nın Firavun’dan kurtuluşunu, hem Hz.Hüseyin’in zalimlere karşı verdiği hak mücadelesini simgeler. Bir yanda kurtuluşun, bir yanda şehadetin adıdır. Bu yönüyle Aşure, tarih boyunca mazlumun duası, zalimin karşısında dik duruşun simgesi olmuştur.
Bugün dünyanın pek çok coğrafyasında Kerbelalar yaşanıyor. Filistin’de, Gazze’de, Doğu Türkistan’da, Yemen’de, Afrika’da Müslümanlar hala zulüm altında. Aşure günü bize sadece bir ibadet günü değil, bir bilinç günü olmayı hatırlatır. “Firavunlar hala var, Musa’lar nerede?” diye sormalı, zalime karşı Hüseyince bir duruş sergilemeliyiz.
Bu ay aynı zamanda Hz. Hüseyin’in Kerbela’da ailesiyle birlikte şehit edildiği aydır. Onun şehadeti, yalnızca bir trajedi değil; hakkı savunmanın, zalime boyun eğmemenin zirvesidir. Hz. Hüseyin’in bize bıraktığı miras, cesaret, adalet, sabır ve inançtır. Kerbela, sadece ağlanacak değil, anlayıp sahiplenilecek bir derstir.
İşte bu noktada Peygamber Efendimizin şu sözü çok anlamlıdır: “Size iki şey bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve Ehl-i Beyt’im. Onlara sarıldıkça asla sapmazsınız.”
Bu hadis, sadece dini bilgi değil, bir hayat kılavuzudur. Kur’an bizim için ışık, Ehl-i Beyt ise o ışığın yeryüzünde yaşanmış halidir. Onların sevgisi lafla değil, onların yürüdüğü yolda yürümekle olur.
Ehl-i Beyt demek; sabır demektir, adalet demektir, mütevazı ve dürüst bir yaşam demektir. Bugün bu sevgiye sahip çıkmak, ayrılıkların, mezhep kavgalarının, fitnelerin önüne geçmektir. Çünkü Müslüman, kardeşine düşman olmaz. Mezhep ayrılığı, düşmanlığa dönüşmemelidir. Zira Rabbimiz, “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılığa düşmeyin!” buyurmaktadır.
Yakın tarihimizde yaşanan Başbağlar ve Madımak gibi acı olaylar da bize gösteriyor ki, kardeşliğimizi hedef alan fitneler her dönemde sahnededir. Ama biz bu oyunlara gelmemeliyiz. Muharrem ayı, işte tam da bu yüzden birlik zamanıdır. Yüreğimizin Kerbela’sını onarmazsak, bu acılar devam eder.
Gelin, bu mübarek ayı gafletle değil ibadetle geçirelim. Kur’an’a, sünnete ve Ehl-i Beyt’in yoluna yeniden sarılalım. Sadece tarihten ibret almakla kalmayalım; bugün de adalet için, merhamet için, kardeşlik için harekete geçelim.
Bu Muharrem, yeni bir yılın değil, yeni bir yönelişin başlangıcı olsun.