Ayşenur Elmacı'nın "Her yeni güne felaketlerle uyanmak zorunda mıyız?" başlıklı köşe yazısı
Bu ülkede neredeyse her sabah aynı duyguyla uyanıyoruz: “Acaba bugün neler oldu?”
Gözümüzü açtığımız anda elimize aldığımız telefon ya da kumandanın bize sunduğu ilk şey bir umut ışığı değil; aksine, darp haberleri, saldırılar, hırsızlıklar, trafik kazaları, vurgunlar, iş cinayetleri, intiharlar ve daha nice acı tablonun bir yenisi oluyor. Sanki biri ‘felaket listesi’ hazırlıyor ve biz de her sabah zorunlu bir izleyiciymişiz gibi önümüze koyuyor.
İşin en yürek acıtan yanıysa, bu haberlerin artık olağan karşılanması, günlük hayatın akışı içinde sıradanlaşması, oysa bu ülkede sıradanlaşması gereken şey, huzurla uyanmak; güvenle yürümek; sokaklarda, yollarda, evlerimizde kendimizi güvende hissetmek olmalıydı. Ne yazık ki yıllardır bunu başaramıyoruz.
Peki, bu durum sizce de ciddi değil mi?
Ülkenin yönetiminde söz sahibi olanlar, bu tabloyu görmüyor mu, duyduğu her çığlığı en az bizim kadar hissetmiyor mu? Hissediyorlarsa, neden hala aynı acılarla uyanıyoruz? Neden hala ülkenin dört bir yanında insanlar korkuyla yaşıyor?
Bugün sokakta yürürken tedirginiz.
Yanımızdan hızla geçen biri bile artık şüphe uyandırmaya yetiyor.
Aracımızla seyir halindeyken bile gökyüzünden “yorgun mermi” inme ihtimalini düşünüyoruz. Bu bile tek başına, içinde yaşadığımız ülkenin ne kadar büyük bir tehlike sarmalı içinde olduğunu gösteriyor.
Daha geçtiğimiz pazartesi günü Adapazarı yolunda yaşanan olay bunun en yakın örneği. Seyir halindeki bir aracın üzerine nereden geldiği belli olmayan bir mermi isabet etti.
Düşünebiliyor musunuz?
Sadece yolunda giden bir vatandaş…
Sadece hayatına devam etmeye çalışan biri…
Ve bir mermi
Bu kadar basit, bu kadar acı, bu kadar kabul edilemez.
İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalıdır.
Bu ülkede her bireyin yaşam hakkı, huzur hakkı, güvenlik hakkı vardır. Ve bu haklar, yönetenlerin en temel sorumluluklarından biridir.
Artık ciddi, planlı, uzun soluklu bir çalışma yapılmalıdır.
Günü kurtarmak için değil, geleceği güvence altına almak için.
Halkı oyalamak için değil, halkın yaralarını gerçekten sarmak için.
Sadece konuşmak için değil, harekete geçmek için…
Biz bu ülkede her sabah “Bugün hangi felaket olmuş?” diye uyanmak zorunda değiliz.
Biz bu kaderi hak etmiyoruz.
Biz bu korkuyu da hak etmiyoruz.
Hepimizin hakkı, gözümüzü açtığımız güne huzurla başlayabilmek. Ekranlara bakarken yüreğimiz sıkışmadan haber okuyabilmek.
Sokakta yürürken tedirgin olmamak
Evimizden çıkarken “Acaba?” dememek…
Bu toplumun bütün fertleri, daha güvenli, daha huzurlu, daha yaşanabilir bir ülkeyi hak ediyor.
Ve bu dünyayı bize borçlu olanlar da var: Yönetenler, karar vericiler, yetkililer…
Artık birileri çıkıp bu gidişata “dur” demeli.
Yoksa biz her sabah aynı soruyla uyanmaya devam edeceğiz:
“Bugün ülkemde hangi felaket yaşandı?”


