Sana yakın oturan kişilere bakmak iyidir. Ne görüyorsunuz? Rakip mi ? Eski aşk mı? En büyük hayalini öğrenmeyi beklemen mi? Onun hakkındaki kötü düşünceleriniz mi? Onlar hakkında sahip olduğumuz bir kaç küçük ipucu ile insanları tanırız. Ve bir sinir filtre yükü aracılığıyla kişisel önyargılarımızla işleriz. Onların kimlik boşluklarını doldurmak için aklımıza güveniyoruz. Onların özünü bilemeyiz çünkü onların beyinleri, bizim değil.

Tahmin yürütebilir, iyi niyetli düşünebilir ve öyle umabiliriz. Bu tahminlerimiz doğru da çıkabilir fakat tahminlerimizde yanıldığımız da çok olacaktır. Ummadığın insandan kazık yiyecek, arkadaşın tarafından satılacak, ilişkilerinizde terk edilecek, aileniz tarafından yüzüstü bırakılacaksınız. Ve öğreneceksiniz, tecrübe edeceksiniz. Güveniniz sarsılacak ve umutsuzluğa kapılacaksınız. Ama bunların tümü yeni birine de aynı şekilde yaklaşmanız anlamına gelmiyor. Geçmişte yaşadıklarınızı yeni tanıştığınız birine yansıtamazsınız. Bu haksızlık olur. Daha temkinli yaklaşabilir, dikkatli adımlar atabilir ve hatalarınızdan ders çıkarabilirsiniz.

Kağıt üzerinde alınan kararın; ustaca bir liderlikle ve motivasyonla desteklenmediğinde yok olup gittiğini çokça görmüşümdür. Ya da tam tersi, girişimci ruhların hırsla yarattıkları duygusal tutkuların mantıkla kağıt üzerine oturtulamadığı durumlardaki çöküntülerin derinliğini de bilirim.

Sadece çaba göstererek öğrendiklerimiz, dikkat verdiklerimiz değil, bilinçaltımıza sinen farkında olmadan elde ettiğimiz verilerde eş düzeyde hayatımızı yönlendiriyor. O yüzdendir ki; mantığın çıkış yolu tekken, kişiden kişiye değişen bilinçaltı kayıtları sonucu etkiliyor.

Aşk, kızgınlık, özlem, mutluluk, korku, arkadaşlık... Bunlar beynin yol gösterme sistemidir. Gerçek kuzey. Ve eğer onlara güvenerek devam edersek genellikle aradığımızı bulmada bize yardımcı olurlar. İnsanların asla kim olduklarını bilemeyiz. Yapabileceğimiz tek şey gerçekten bildiğimiz gerçeklere inanmak. Hislerimize...