Ayşenur Elmacı'nın "Sonunculuk kader değil, ihmalkarlıktır..." başlıklı köşe yazısı

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayımladığı son rapor, Karasu için acı ama gerçek bir tabloyu bir kez daha gözler önüne serdi. Eğitim, ekonomi ve sosyal zenginliği baz alan sıralamada Karasu, yalnızca Sakarya’nın değil, Türkiye’nin de en geride kalan ilçelerinden biri oldu. Daha da üzücüsü, Sakarya’nın 16 ilçesi arasında son sıraya yerleşmemiz…

Bu sonuç, aslında yıllardır göz göre göre gelen bir çöküşün resmi niteliğinde. Karasu, fındığıyla, mısırıyla, uzun sahiliyle, limanıyla ve turizm potansiyeliyle birçok avantajı bünyesinde barındırmasına rağmen, bu potansiyeli bir türlü yatırıma, istihdama, sosyal gelişime dönüştüremiyor. Kısacası elimizde altın bir değer var ama biz onu parlatmayı bilmiyoruz.

Türkiye’nin en uzun sahillerinden birine sahip olmak her ilçeye nasip olmaz. Ama sahiliniz var diye turizmden pay alacaksınız diye bir kural da yok. Çünkü turizm, kendiliğinden gelişen bir sektör değil; yatırım, planlama, vizyon ve kararlılık ister. Ne yazık ki Karasu’da bu konuda ciddi bir yatırım yapılmadı, yapılmak istenmedi ya da yapılan girişimler yarım bırakıldı.

Bugün Karasu’ya gelen bir turist, birkaç gününü geçirecek sosyal alan bulmakta bile zorlanıyor. Ne etkinlik alanları, ne kültürel mekanlar, ne de gençlerin sosyalleşebileceği doğru düzgün bir park var. Sahili sadece yaz aylarında kalabalıklaştırmak, turizmi geliştirmek değildir. Kalıcı turizm; dört mevsime yayılan, ilçeye ekonomik değer katan, insanları buraya çekip burada tutan bir anlayışla mümkündür.

Karasu’nun bir diğer büyük sorunu da yatırımcıların tavrı, ilçemize yatırım amacıyla gelenlerin çoğu arsaları, arazileri satın alıyor, ama yıllarca tek bir çivi dahi çakmadan köşelerine çekiliyor. Bu durum, ilçemizin gelişimini kilitliyor. Bir yatırımın sadece alınmış bir arazi üzerinde bekletilmesi, Karasu’ya hiçbir fayda sağlamıyor. Ama bizler, halk olarak buna ses çıkarmıyor, “böyle gelmiş böyle gider” anlayışıyla izlemekle yetiniyoruz.

Karasu’da yıllardır yöneticilik yapanların da bu tabloya kayıtsız kaldığını görmek üzücü. Sakarya’nın ilçeleri arasında Karasu’nun sonuncu olması, hiçbir yöneticinin içine sinmemeli. Ama görünen o ki ya bu tabloya alıştık ya da önemsemiyoruz. Asıl acı olan da bu.

Oysa bu rapor hepimize bir ayna tutuyor: Karasu, sahipsiz bırakılmış bir ilçe. Ve bu sahipsizliğe, yöneticiler kadar bizlerin sessizliği de neden oluyor. “Başımız öne eğilsin, biraz utanalım” demek yetmiyor. Artık harekete geçmek, ilçemizin geleceği için el ele vermek gerekiyor.

Sahilimiz, doğamız, limanımız turizm için bir fırsattır. Bunun için uzun vadeli projeler geliştirilmeli. Kültürel etkinlikler, festivaller, sahil düzenlemeleri, konaklama imkânları artırılmalıdır.

İlçeye gelen yatırımcıya kolaylık sağlanmalı ama yıllarca atıl bekletilen araziler için caydırıcı önlemler alınmalıdır. Parklar, spor alanları, kültür merkezleri olmadan sosyal hayat gelişmez. Gençlerin ilçede kalması için bu alanlara ihtiyaç var.

İlçenin geleceğini sadece yöneticilere bırakmak doğru değil. Halk, sivil toplum örgütleri, yerel basın daha fazla ses çıkarmalı. Karasu, sahip olduğu imkânlarla sonuncu olmayı asla hak etmiyor. Ama gerçek şu ki, biz hak ettiğimiz yerde değiliz. TÜİK raporu bize bir ders veriyor: Eğer kendi ilçemize sahip çıkmazsak, kimse bizim yerimize gelip sahip çıkmayacak. Çünkü bu topraklar, bu sahil, bu bereketli tarım arazileri bizlere emanet… Biz sahip çıkmazsak, kim sahip çıkacak? Lütfen artık düşülelim…