Remzi Akbaş'ın "Lozan gerçeği" başlıklı köşe yazısı
Lozan Antlaşması (Dönemin Türkçesi ile Lozan Sulh Muahedenamesi), 1.Dünya Savaşı sonrasında 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Britanya İmparatorluğu, Fransız Cumhuriyeti, İtalya Krallığı, Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı (Yugoslavya) temsilcileri tarafından, Leman Gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta imzalanmış bir barış antlaşmasıdır.
Batılı büyük devletlerin Türkiye üzerinde kararlılıkla birleştikleri tek nokta, Lozan'a karşıtlıktır. Çünkü Lozan, Egemen kılınan bugünkü dünya sistemine ve buna bağlı olarak büyük devlet çıkarlarına ters düşen bir mücadelenin ürünüdür. Emperyalizmin yenilgi belgesidir. Lozan'ı bu nedenle bir türlü kabullenemediler.
102 yıldır birçok yöntem denediler ama tam olarak ortadan kaldıramadılar.
21 yüzyıla girdiğimiz de yalnızca Türkiye'de değil dünyanın her yerinde "yeni Sevr" anlaşmaları yapıldı, yapılmaya devam ediliyor. Sevr mantığının yeniden geçerli kılınıp güncelleştirilmesi nedensiz değil.
Emperyalizmi anlatan eski bir öykü bu. Ancak Türkiye'nin bu öyküdeki yeri çok farklı. Türkler yalnızca 1920 Sevr'ini yırtmakla kalmadılar, sonraki bütün Serv'lere karşı çıkan bir devrimi gerçekleştirdiler. Bu nedenle hiç "affedilmediler."
Batı'daki kökleri ırkçılığa dayanan bir Türkiye ve Türk düşmanlığı yaygındır ve bu düşmanlık tarihsel bir gelenek gibidir.
Türkiye'deki Batı çıkarları ile uyuşmayan her gelişmede bu düşmanlık işlenerek, sonu çatışma ile biten politik bir gerilim kaynağı haline getirilir. Avrupalılar bu oyunu iki yüz yıldır oynayıp durmaktadırlar.
Batılıların eskiye giden ve bugün de devam eden Türkiye ve Türkiye karşıtlığı, kaçınılmaz olarak doğrudan Türk tarihini hedef almakta ve bu tarih hala "belleklerden silinmesi" gereken gizil (potansiyel) bir tehlike olarak görülmektedir.
"Avrupa Birliği Büyükelçisi" olarak görev yapan İngiliz Diplomat Karen Fogg'un; "Bir de şu Türk tarihinden kurtulsak" biçimindeki sözleri bu görüşün günümüzdeki en açık ve kaba örneklerinden biridir.
Ancak bazı düşünce kuruluşları
Türkiye içinde kendilerine "Sevr'ci müttefikler" yaratmış durumdalar.
Ülkemiz için en önemli kazanım;
Lozan Antlaşması ile beraber, maddeleri Osmanlı İmparatorluğu için son derece ağır olan Sevr Antlaşması geçersiz sayıldı.
Bir başka önem arz eden kazanım, Boğazlar sorununun ülkemiz lehine düzenlenmesidir. Boğazlar Türkiye'nin başkanlığındaki komisyon tarafından yönetilecek.
Her iki tarafında bulunan 15-20 km'lik bölge, askeri faaliyetlerden tamamen arındırılacak.
Ticaret gemileri Boğazlar'dan barış zamanında serbest faydalanma hakkı elde edecek, savaş gemilerinin geçişi ise sınırlandırılacak.
Boğazlara yapılacak olası saldırılara karşı gereken önlemleri Milletler Cemiyeti şimdiki adı Birleşmiş Milletler(BM) alacak.
Bu noktada Kanal İstanbul Projesi'nin alternatif geçiş yolu olarak mı planlandığı şimdilik soru işareti oluşturuyor.
İşte bu aşamada çok uyanık olmalıyız.
Son yıllarda sürekli tartışma haline getirilen Lozan Antlaşması Türkiye'nin tapusudur. Bu tapuyu korumak ve gelecek nesillere devretmek her Türk vatandaşın görevidir.