Remzi Akbaş'ın "Olması gereken buydu" başlıklı köşe yazısı

Karasu sahilinin Cumhurbaşkanı Kararnamesi'yle "Riskli Alan" ilan edilmesi ve Resmi Gazete'de yayımlanması üzerine Karasu Belediyesi de hukuksal açıdan rahat nefes almış ve gerekli prosedürleri başlatacağını ilan etmişti.

Buna göre de bu sezon Belediye tarafından kiraya verilen beachlar dahil olmak üzere hiçbir ticari faaliyete ilgili lokasyonda izin verilmeyeceği duyurulmuştu.

Konuyla ilgili olarak 9 Nisan tarihli "Bu karar ötelenmeli" başlığıyla bir köşe yazısı ile mevcut lokasyonda bulunan işletmelerin ve konutlarda oturan vatandaşların hazırlıkların yapılabilmesi için zaman tanınması gerektiğini dile getirmiştim.

Karasu Belediyesi geçtiğimiz hafta sonu sosyal medya sayfasından açıkladığı duyuru ile işletme ve yapıların yıkımıyla ilgili sürenin 15 Eylül tarihine kadar ötelendiğini bildirdi.

Peki, şimdi ne olacak?

Karasu Belediyesi'nin açıkladığı duyuruya göre mevcut tarihten itibaren hiçbir taviz vermeksizin yıkım işlemi başlatılacakmış.

Ancak bu noktada hak sahiplerinin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından hazırlanan uzlaşma belgeleriyle, belediyenin hazırladığı muvafakat belgelerine imza atmaları ve işgaliye bedellerini yatırmaları zorunlu görülmüş.

Buraya kadar olan detaylar ilgili lokasyonda ticari faaliyet yürüten işletmeler ve konut yapıları bulunanlar açısından olumlu olmakla birlikte bazı sorunların çözümünün de eş zamanlı yapılmasını zorunlu kılıyor.

Şöyle ki;

Takas anlaşması ile Denizköy Mahallesi’nde ayrılan arsaların altyapı çalışmalarının tamamlanması gerekiyor.

Açıklanan bilgilere göre 675 metre karelik arsalar üzerinde konut ve işyeri niteliğinde 150 civarında yapının olduğu belirtiliyor.

Bu yapıların 15 Eylül'den sonra yıkılarak Denizköy'de ayrılan lokasyona taşınması halinde Karasu sahilinde ekonomik hareketlilik büyük oranda yarıya düşecek.

Hadi diyelim ki önümüzdeki yıl feda edilsin. Tamam da şehir dışından Karasu'ya gelecek olan tatilciler için sahil bandında belediye tarafından ayrıca tesisler yapılacak mı?

Bunu şu nedenle soruyorum:

Sahil bandında işletmeleri yıkılan, konutlarından mahrum bırakılan vatandaşların Denizköy'deki yeni lokasyona taşınması ile buradaki ticari faaliyeti Karasu'daki gibi olması mümkün değil.

Eğer yıkılan işletmelerin yerine başka tesisler yapılacaksa bu tesislerin kiralanması önceliği işletmeleri yıkılan vatandaşlara verilmeli ve mağdur edilmemelidir.

Karasu Belediyesi, takasa konu hak sahiplerince bakanlık uzlaşma belgeleri ve belediyenin muvafakat belgelerinin imzalanması noktasında işlemlerin tamamlanmasını bekleyecek mi? Yoksa bu prosedür tamamlanmadan süre bitiminde yıkım nasıl yapılacak?

Edindiğim bilgiye göre bazı işletme sahipleri bakanlık uzlaşması ile belediyenin muvafakat belgesine imza atmayacaklarını söylüyor.

Bildiğim kadarıyla 675'lik tabir edilen arsalarla ilgili 900 civarında bir hak sahibinden bahsediliyor.

Demek istediğim bu kişiler ile bakanlık veya belediye arasında anlaşmazlık oluşursa prosedür nasıl uygulanacak?

Sonuç olarak; sahilin yapı kirliliğinden kurtulması elbette bir zorunluluk olduğu görülmektedir. Ancak bu işlemler herhangi bir dayatmacı anlayışla değil, hak sahipleri mağdur edilmeden çözümlenmelidir. Belediyenin yaptığı "öteleme" açıklamasını bu açıdan olumlu buluyorum. Olması gereken de buydu!