Hasret Aksoy'un "Tefekkür özgürlüğü" başlıklı köşe yazısı

Günümüzde toplum, çoğu zaman bireyin önüne görünmez bir duvar örer. İnsanların ne yapıp ne yapamayacağına dair sınırlar çizer; hangi ilgilerin “uygun”, hangilerinin “günah” olduğunu belirler. Oysa makamlar, mevkiler ya da gelenekler put değildir. Her insan, yaşamı boyunca resme, müziğe, spora, drama ve sanata ilgi duyabilir. Sorun, bireyin ilgi alanlarının değil, toplumsal baskının onu kalıba sokmaya çalışmasındadır.

Ne yazık ki bazı insanlar, kendi kafalarında uydurdukları bir din anlayışıyla, mubah olan şeyleri günah ilan eder. Mahalle baskısı, geleneksel normlar veya başka kültürel dayatmalar, zamanla insanları Allah’a olan inançlarından uzaklaştırabilir. Bu durum, “örümcek beyinli” tabiriyle nitelendirilen kitleyi doğurur: Kendileri hiçbir şey yapmaz, sadece başkalarının mutluluğunu yargılar.

Oysa gerçek inanç ve ahlak, yaşamı kısıtlamaz; özgürlük ve sorumlulukla birlikte var olur. Tesettürlü bir insan bisiklete binebilir, spor yapabilir, doğayla buluşabilir. Toplumsal ahlakı bozmadığı sürece, yaşam kalitesini yükselten her eylem ibadetle çelişmez.

Bu nedenle, toplumun dayattığı sınırlara kulaklarınızı tıkayın. İbadetinizi eksiksiz yerine getirirken trekking yapın, kürek çekin, resim yapın veya sevdiğiniz her şeyi yaşayın. Allah’ın yasaklamadığı hiçbir şeyden, toplumun ayıpları yüzünden vazgeçmeyin. Hayat, şükür ve tefekkürle anlam kazanır. Güzel anların kıymetini bilin; çünkü mutluluk, yalnızca başkalarının onayına bağlı değildir.