Hasret Aksoy'un "Sınır" başlıklı köşe yazısı
Bir insanın ebeveyn olması, o çocuk üzerinde sınırsız hak sahibi olduğu anlamına gelmez. Bu çok net. Ama ne yazık ki bizim yetiştiğimiz aile yapısında bu fark edilmedi. Ebeveynlik; her türlü sözü söyleme, hakaret etme, psikolojik baskı kurma, çocuğun sınırlarını yok sayma hakkını beraberinde getiriyormuş gibi yaşandı. Bu yanlış bize de yaşatıldı.
Biz Karadenizliyiz. Yerel halkız. Taşrada, köyü olan sıradan ailelerin içinde büyüdük. Evlerimizde ihtiyaçlar çoğunlukla karşılandı: Çalışıldı, barınıldı, sofra kuruldu. Ama duygusal bağ yoktu. Sevgi göstermek yoktu. Çocuğun ne hissettiğini sormak, onu anlamak gibi bir alışkanlık yoktu. Çünkü bizim ebeveynlerimiz de kendi anneleriyle, babalarıyla kuramadıkları iletişimi bize kurmayı hiç öğretemedi. Hatta bu eksikliği normalleştirdiler. Ve biz de bu “sevgi yoksunluğunu” nesilden nesile aktarmaya zorlandık.
Oysa bazıları için durum çok daha çarpıcı. Mesela benim babam, uzun yıllar Avrupa’da yaşadı. Asya’dan Avrupa’ya pek çok ülke gördü, farklı kültürlerle temas etti. Dünyayı tanıdı. Ama kendi çocukluk yaralarını hala atamadı. O kayıplardan çıkamadı. Ve belki farkında bile olmadan, kendi yaşadığı duygusal yoksunluğu bana da yaşattı. Yetmedi, şimdi çocuklarıma da aynı manipülasyonlarla yaklaşıyor.
Ama artık çok net biliyoruz ki, bir insanın geçmişte yaşadığı travmalar, bugünkü davranışlarını affettirmez. Kimsenin geçmiş acıları, başkalarına zarar verme hakkı doğurmaz. Evet, biz yine de saygımızı kaybetmeyiz. İyi davranırız. Kırıcı olmayız. Ama bu, kendimizi ezdirmek zorunda olduğumuz anlamına gelmiyor. Hele çocuklarımız hiç değil.
Çünkü bu döngü artık burada bitmek zorunda. Hem kendi ailemiz hem evlilikle dahil olduğumuz aile… Bizden yaşça büyük olabilirler. Ama yaş, saygı duymayı öğrenmemek için bir bahane değildir. Değişmek istemiyor olabilirler. Ama biz sınır çizmek zorundayız. Kendi ruh sağlığımız, kendi evlatlarımız için...
Sınır dediğimiz şey sadece fiziksel değildir. Ruhsal, duygusal sınırlarımız da var. Ve bu sınırlar, en çok yakınlarımız tarafından çiğneniyor. Artık susmuyoruz.
Biz bir şeyleri fark ettik. Ve bu farkındalıkla döngüyü kırıyoruz. Artık “ben böyle gördüm” bahanesiyle saygısızlık yapan kimseyi mazur göremeyiz. Geçmişin yükü gelecek nesillere miras olamaz. Çünkü artık yetişkin olan bizler, başka bir dil konuşuyoruz.
Saygı dili.
Sınır dili.
Sevgi dili.
Evlat olmak, boyun eğmek değildir.
Ebeveyn olmak, baskı kurmak değildir.
Birbirimizin alanına, sesine, duygusuna saygı duymak; en büyük insanlık gerekliliğidir.
Biz değiştik. Artık o eski kalıplara sığmıyoruz. Ve en önemlisi:
O kalıpların çocuklarımıza bulaşmasına da izin vermiyoruz.