Remzi Akbaş'ın "Çoban'la güdülenler yaşamını değiştiremez!" başlıklı köşe yazısı
12 Haziran Perşembe günü İstanbul'da Bloomberg HT ev sahipliğinde "Sürdürülebilir tarım ve gıda zirvesi" yapıldı.
Gıda güvencesi ve kalite, sürdürülebilir tarım uygulamalarının finansmanı, ekosistemde dönüşüm ve iş birlikleri gibi konuların ön plana alındığı zirveye Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı da katılarak şöyle bir konuşma yaptı:
"Bütün Türkiye kamuoyu olarak şundan emin olalım. Biz, farklı bölgelerinde farklı tarım üretimlerinin yapıldığı ve son derece önemli potansiyele sahip bir ülkeyiz. Tarımsal üretim yapan üreticilerimiz yeniliğe çok açık ve hızlı uyum sağlayabiliyor. Yeter ki onlara gerekli ortamı oluşturun."
Tarım Bakanı’nın bu şekilde konuşuyor olması tarıma ve çiftçiye ne kadar önem ve destek verildiğini göstermiyor.
Bunun en bariz örneği;
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun verilerine göre, Türkiye’nin toplam tarım alanı 2004’te 26,5 milyon hektarken, bugün bu rakam 24 milyon hektara geriledi.
Buna bağlı olarak...
Gelişmiş pek çok ülkede yıllık yüzde 2-3 olan gıda enflasyonu Türkiye’de aylık olarak yaşanıyor. Dünya gıda enflasyonu liginde Türkiye hep ilk 3-5 ülke arasında yer aldı.
BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) nisan ayı verilerine göre, enflasyon sıralamasında Türkiye yüzde 37,86 ile dünyada 5.sırada yer aldı.
Hayvancılık üretimi de 2001 yılından beri gerilemeye devam etti. Bunu karşılamak için ithalat yapılması zorunluluğu doğdu. Bu da bütçe dengesinde açık oluşturdu.
Türkiye, Amerika’dan sonra dünyanın en çok sığır ithal eden ülkesi oldu. Türkiye, 2010 yılından 2024 Haziran ayına kadar 11 milyar 357 milyon 207 bin dolarlık canlı hayvan ve et ithalatı yaptı. (TÜİK)
Tarım ve hayvancılık üretiminde geçmişte dünyada ilk sıralarda iken bugün ithalat yapan duruma gelindi. Bunun en önemli nedeni tarım politikasının iyi yönetilmediğidir.
Hatırlarsanız;
14 Kasım 2016 tarihinde Beştepe’de düzenlenen “Milli Tarım Projesi” toplantısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şöyle konuşmuştu:
“Peygamberlerin mesleği olan çiftçiliği ve çobanlığı teknolojinin tüm imkanları ile destekleyerek doğru planlama ile yönlendirme ile teşvik ederek ülkemizde hak ettikleri konuma getirmeliyiz. Çobanlık deyip hafife almayın, alan alsın. Çobanlığın felsefesini anlamayan onun psikolojisini yaşamayan insan yönetemez” demiş ve “Ben de bir çobanım. Peygamber Efendimiz, ‘Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden mesulsünüz' diye buyuruyor” şeklinde konuşmuştu.
Erdoğan konuşmasının devamında da tarım ve gıda üretimine dikkat çekerek şu uyarı ve temennilerde bulunmuştu:
"Biz hala enflasyonda domates, biber bunların fiyatından dolayı enflasyonda sıkıntı yaşayacağız. Olmaz, bunu aşacağız. Ve bizim sebzede çeşitlerimizin çok artması lazım. 19 sebze çeşidi nedir ya. Bunu artıracağız. Adamlara gidiyorsun, envai çeşit peynir çıkarıyorlar. Bunların çeşidini artıracağız. Osmanlı'yı yıllarca güçlü bir şekilde ayakta tutmanın bir nedeni de halkın ucuz ve doğal gıdaya ulaşmasını sağlayacak iaşecilik sistemiydi.
Peygamberlerin mesleği olan çiftçilik ve çobanlığı ülkemizde hak ettiği konuma getirmeliyiz. Çobanlık deyip hafife almayın. Çobanlığın felsefesini anlamayan, psikolojisini anlamayan insan yönetemez. Ben de bir çobanım." (Kaynak: Sputnik)
Bu konuşmanın özetini anımsatmamın nedeni şudur:
Cumhurbaşkanı Erdoğan o gün bu konuşmayı enflasyon tek hanelerde seyrederken elbette iyi niyetle yapmıştır. Lâkin...bugün o günden çok daha kötüyüz!
Sonuç:
Güdülmeyi çobanın inisiyatifine bırakmış bir toplum yaşamını değiştiremez!