Remzi Akbaş'ın "Atatürk'ü anlamak" başlıklı köşe yazısı
Atatürk'ün uşağı (hizmetçisi) Cemal Granda anlatıyor:
Atatürk çoğu yurt meselelerini kurmaylarıyla birlikte evinde kurulan içki sofrasında alıyordu ancak hiçbir şekilde sarhoş olacak şekilde bir içiş değildi bu. Toplantıda bütün katılımcıların fikirlerini dinler alacağını alır ve sonunda kendi görüşünü ortaya koyarak karar verirdi.
Atatürk yerli malına da çok önem gösteren bir liderdi.
Bir akşam yerli malı kullanılması üstüne bir konuşma oldu. Herkes düşüncesini söylüyor, yurtta yerli endüstrisinin gelişmesi için büyük bir kampanya açılması, herkesin yerli malı kullanması, isteniyordu. Yerli Malı Haftası'nın açıklanışı da bugünlere rastlar.
Atatürk, herkesin öne sürdüğü düşünceleri, her zamanki dikkatiyle dinledikten sonra:
"Bundan sonra önder olarak benim de yerli malı kullanmam gerek. Gardıroptaki elbiselerimi getirin. Köşkün önünde yakın!" buyruğunu verdi.
O şen gürültülü sofra sanki bir anda mezar sessizliğine bürünmüştü. Herkes birbirinin yüzüne bakıyordu. Sessizliği ilk önce, konuklar arasında bulunan Ulus Gazetesi başyazarı Falih Rıfkı Atay bozmaya cesaret edebildi:
"Paşacığım, elbiseleri yakmayın, birer tanesini bizlere verin. Biz de hatıra olarak saklayalım" deyince Atatürk hafifçe gülümsedi:
"Peki" dedi.
Orada hazır bulunan herkese birer kat elbise verildi. Bunların artık o elbiseleri hatıra olarak mı sakladıklarını, yoksa giyerek mi eskittiklerini bilemem.
Bir gün sonra Beyoğlu'nun tanınmış terzilerinden Arman, Yalova'ya getirildi. Atatürk köşktekilerin gözleri önünde yerli kumaştan elbiselerini kestirdi ve diktirdi. O olaydan sonra Atatürk, elbiselerin hep yerli kumaştan seçip Arman'a diktirmiştir. Bir daha da İsviçre'den kumaş gelmedi.
****
10 Ağustos 1929 gecesiydi. Söğütlü yatıyla Boğaz'da bir gezinti yapmayı buyurdu. Hareket ettik.
Benim içimde bir merak belirmişti. Ne kadar içki içtiğini anlamak istiyordum. Söğütlü yatında kurulan Sofranın başından hiç ayrılmadım. Önce bira içmek istemişti.
"Bira var mı? diye seslendi.
"Var Paşam" dedim ve hemen bira getirdim. Bir, bir daha, bir daha derken 3 şişe bitti.
O sırada Büyükdere'ye gelmiş bulunuyorduk. Doğruca Erzurum Genel Müfettişi Milletvekili Tahsin Uzer'in yalısına gitti. Tahsin Uzer Atatürk'ün çok sevdiği arkadaşlarından biriydi. Ankara'da onun evine gittiğimiz olurdu.
Yattaki sofranın ikinci yarısı hemen yalıda kuruldu. Sofrada on kadar konuk bulunuyordu. Şükrü Kaya, Tevfik üstü Aras, Salih Bozok, Hasan Cavit Birgül, Ruşen Eşref Ünaydın Nilgün Falih Rıfkı Atay falan vardı. İçki faslı gece yarısına dek sürdü. Biz yalıda sofra başı sefasında iken Atatürk'ün Büyükdere'ye geldiğini duyan ve yatı iskelede göre halk, yalının önünde toplanmış:
"Gazi'yi isteriz, Gazi'yi isteriz..." diye bağrışmaya başlamıştı. Evdekiler telaşlandılar. Atatürk rahatsız olmasın diye kalabalığı dağıtmanın bir çarelerini aramaya başladılar. Hatta polis çağrılmasını öne sürenler de oldu.
****
Atatürk, gürültüyü duyunca, ev sahibi Tahsin Uzer'e sordu:
"Nedir bu? Ne istiyorlar?
"Paşam, sizi balkonda görmek, istiyorlar."
Atatürk'ün o günlerde çok hasta olduğu, yataktan çıkamayacak durumda bulunduğu söylentileri, anlaşılan halkın içine işlenmişti. Dışarıdaki gürültü giderek artıyordu.
Bunun üzerine Atatürk yavaşça yerinden kalktı. Balkona doğru yürüdü. Evin caddeye bakan yönü, mahşeri kalabalıktı. Kapıda görününce çılgınca bir alkış başladı. Trafik durmuştu, arabalar geçemiyor, iskeledeki vapurlar kalkamıyordu. Gece yarısından sonra sokaklara dökülen halkı görmek ve çılgınca alkışlanmak Atatürk'ü çok duygulandırmıştı. Kalabalığa hitaben dedi ki:
"Sevgili vatandaşlarım. Benim için zahmet ediyorsunuz. Mahcup oluyorum. Beni görmek, behemahal yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir."
Atatürk muharebe sahalarında katiyen uyumazdı. Siper muharebelerinde de tetik (tedirgin) yatmak kaydıyla seyyar karyolaya elbise ile uzanır, bir gözü açık, bir gözü kapalı uyurdu. O acı mütareke günlerinde uykusuzluğu sürekli olan Atatürk, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basışından Lozan barışının imzasına dek gece uykusu görmedi diyebilirim."
Dolayısıyla...
"Birileri istese de Modern Cumhuriyetin Kurucu Lideri M.Kemal Atatürk'ün tırnağı olamaz!"
Görüldüğü üzere Atatürk'ü anlamak için yaşanmış anılarını da bilmek gerekir. Yoksa tarihten aldığımız kısır bilgilerle onun varlığını ve değerini gelecek nesillere anlatamayız.