Sultan Güner'in "Ay tutulduğu zaman…" başlıklı köşe yazısı

Bugün bir haber aldum

Beni çok özlemişsun

Belki gelirum diye

Yolumu gözlemişsun

Güneşi keser duman

Yok dizlerimde derman

Geleceğum yanına ay tutulduği zaman…

https://www.youtube.com/watch?v=m10BhZ_WLk4

Selçuk Balcı ne güzel seslendiriyor özlemi… 

İnsan sevdiği zamanlardaki yaşadığı duyguları keşke beyninin bir bölümünde hiç unutmasa, her an hatırlayacağı bir bölümde saklayabilseydi…

Bir zamanlar aşkla, sevgiyle baktığı yüz solmasın diye emek harcasaydı, tokat atmak yerine, öpücük kondurmayı öğrenseydi…

Bir babanın çocuğuna bırakabileceği en büyük miras ‘annelerini sevmesidir’ sözünü severim, gerisi hep sonradan gelseydi …

Bu araştırma videosundaki bebekleri bir izleyin, yapılan araştırma nasılda iç acıtıyor, değil mi? https://www.youtube.com/watch?v=RQVB9ML8p_8

Şiddet ortamında büyüyen çocuklar bu şiddet sahnelerini asla unutmaz, anne karnında bile olan biten her şeyi hissederek büyüyen çocuğun kalbine gömülü bir dolu olumsuz duygu ile bir şekilde yaşamaya çalışır. Çocukluğunda annesinin gördüğü şiddet sahneleriyle bezenmiş anıları varsa hayatını her zaman etkilemesi kadar doğal bir şey olamaz.

İnsanlar bir zamanlar uğruna birçok şeyi göze alarak başlattığı beraberliklerinde o sevdiceklerine nasıl kıyar, nasıl tokat atar, nasıl tekmeler, nasıl öldürebilir? Sevgi ile asla anlatılamaz bunlar. Kin ve nefret neden! Eğer devam ettiremeyeceklerse birbirinin yollarından anlayışla çekilmeyi niye deneyemiyorlar! Söyledikleri gibi asla “aşırı” sevginin sonucu olamaz, şiddet uygulamak ve katletmek! Asla sevgi sözcüğü ile bir araya gelemez…

Şiddeti aile içi bir sorun olarak “dışarıdan karışılmaz” mantığı ile görmezden gelinmesi, önlem alınmadığında ise cinayetlere yol açılması! Günümüzde bu yaşamımıza öyle bir sokuldu ki, TV haberleri çocukların gözleri önünde şiddet gören, öldürülen annelerle doldu!

Çocukta yaratacağı travmalar “çocuğunun” psikolojisini hiç düşünmeden babalarının öldürdüğü anneleri gerçeği! Korkunç! Büyük vahşet!

Yollarda, kapısının önünde, yıllar önce ayrılmış olsa da bir şekilde yine takip edip öldürmek! Ülkenin her karış toprağına kadın kanı akıtılmış durumda! Bunu bir insan kendinde nasıl “hak” görebilir?

Çocuk yetiştirme şeklinde sorun olabilir mi?

O kadar çok sebebi var ki bunun! En basitinden hayatını tek başına asla idame ettiremez yani yaşamını devam edebilecek bilgi ve beceriden yoksun “erkek”ler yetiştirilmesinden kaynaklı olabilir mi? Önüne konulan sürahiden bardağa su koyup içmeyi bile kadından bekleyen beyinler, hayatından kadın çıkarsa nasıl hayatını sürdürebilir?

Sevmek bazen “bakıp beğenmektir” sadece.  Evin işini görecek, annesine, babasına, çocuklarına bakacak bir kadının dış görünüşünü kendine yakıştırmasıdır belki de…

Hiçbir işini yapamadan, yapma becerisi oluşturmadan büyütülmüş kişilerin yaşamından tüm işlerini yapan kadının çıkmasıyla sudan çıkmış balık gibi hissetmelerine mi yol açıyor? Bir tas çorba yapıp içemeyen patlamaya hazır bombalar gibi sokak ortalarında kadınları öldürmeyi kendilerine hak mı görüyor?

Öldürebiliyor ama sevmeyi, sevgisini göstermeyi asla öğrenemiyor!

Çevremde gördüğüm erkek örneklerinde görüyorum bu özellikleri. Tabi ki her erkek böyle yetiştirilmemiş. Bir kısmı kendini geliştirmiş, çok kıymetli, kadına saygılı insanlarımızda var, onlar iyi ki varlar, çok olsunlar!

http://anitsayac.com/ Bu anıt sayaç linkine girip yılın üzeri tıklanırsa o yılda öldürülen kadın sayısını (sayı olarak değil de“insan” olarak bakılsın!) ve yıl yıl isimlerini görebilirsiniz. Bu kadınların hepsi anne, babalarından, bir kısmı da hem anne-babalarından hem de çocuklarından koparılmış, toprağa verilmiş kadınlar… 2008 yılından 2023 yılına kadar listesi yapılmış ve cinayetlerin artış hızını da gösteriyor.

Ve çocuklarının gözü önünde cinayet işleyenleri; cezasızlık zırhını kuşanarak, duruşmalarda kravat takarak ceza indirimi alan katilleri görmek istemiyoruz artık!

Cezalar caydırıcı olsun! Topluma huzur gelsin!

Kadına şiddetin sıradanlaşmasına yarayan dizilerdeki şiddetin boyutları korkunç, avazı çıktığı kadar bağıran erkek modelleri, kemerini çıkarıp çocuklarına, eşlerine şiddetin “gerçek yaşanmış öykü’ diye sunulan korkunç görüntüleri yerine eski “mahalle dayanışması” örnekleriyle dolu dizilere yer verilmesi toplumumuzun bozulan psikolojisini birazda olsa tedavi edebilir.

Şiddet artık son bulsun!

Selçuk Balcı ile yine noktayı koyayım.

“Kırılsın ellerim neye yarıyor…

Ne zaman bitecek tanrım bu azap…

Yarını olmayan günlere kaldık…”

Güleceğimiz yazılar yazacağımız günlerin tez gelmesi dileğimle…

(Fotoğraflarım İstanbul'da yapılan Zombie Walk yürüyüşünden)