Beyza Bayraktar'ın "Çocuklarda öfke nöbetleri: Aslında ne anlatıyorlar?" başlıklı köşe yazısı

Bir marketin ortasında kendini yere atan, avazı çıktığı kadar bağıran bir çocuğu görüp iç geçirmeyenimiz yoktur. Ebeveynlerin gözünde bu sahne çoğu zaman “kontrolden çıkmış bir kriz” gibi görünür. Oysa gelişim psikolojisi bize bu anların, çocukların henüz kelimelere dökemediği yoğun duyguların iletişim biçimi olduğunu söylüyor. Çocuk öfkelendiğinde aslında sadece kızmıyor; “Bir şey fazla geldi, başa çıkamıyorum” mesajı veriyor.

Neden öfke?

Yetişkinler duygularını çoğunlukla sözle ifade ederken, küçük çocukların buna dair repertuvarı sınırlıdır. İsteklerini ertelemek, hayal kırıklığını tolere etmek, kurallara uyum sağlamak… Bunların her biri, küçük bir çocuk için düşündüğümüzden çok daha zor süreçlerdir.

Bu nedenle öfke nöbetleri çoğu zaman bir gelişim aşaması göstergesidir. 2–4 yaş arası yoğunlaşan “toddler fırtınaları”, çocuğun bağımsızlık arayışı ile kendi kendini düzenleme becerilerinin henüz tam gelişmemiş olmasının doğal bir sonucudur.

Davranışın arkasındaki gizli duygular

Bir çocuk öfke nöbeti geçirirken yüzeyde gördüğümüz şey bağırma, ağlama veya kendini yere atma olabilir. Fakat görünmeyen tarafta çoğu kez:

* Hayal kırıklığı

* Korku veya endişe

* Aşırı uyarılma (fazla kalabalık, fazla gürültü)

* Yorgunluk veya açlık

* Duygusal bağ kurma ihtiyacı… Gibi duygular bulunur.

Yani “öfke nöbeti” sandığımız şey çoğu zaman “yardım çağrısı”dır.

Ebeveynler bu sırada ne yapmalı?

Bir krizin içindeyken aklımıza gelen ilk şey, kontrolü sağlamak ya da davranışı durdurmak olur. Ancak bu yaklaşım çoğu zaman durumu daha da tırmandırır. Aslında çocuk o an mantıksal açıklamaları duyamaz; beyninin “sakinleşme merkezi” devre dışıdır. Bu yüzden önce duyguyu regüle etmek, sonra davranışı yönlendirmek gerekir.

1. Empati Kurun: “Zorlanıyorsun, fark ediyorum.”

Çocuğun duygusunu adlandırmak, zihnindeki fırtınayı biraz dindirir. “Bu oyuncağı şimdi alamadığımız için çok sinirlendin, görüyorum.” Sihirli cümle budur: Görüyorum. Çocuk görüldüğünde saldırganlık azalır.

2. Çocuğun duygusunu paylaşmasına alan açın

Tepkileriniz kısa, net ve sakin olmalı: “Buradayım.” “Hazır olduğunda konuşuruz.” Bu tutum hem güven verir hem de çocuğun kendi kendini düzenlemesine fırsat tanır.

3. Fiziksel güvenliği sağlayın

Kendine ya da başkasına zarar verecek bir davranış varsa, yargılamadan ama kararlı bir şekilde sınır koyun. “Vuramazsın. İstersen sarılarak sakinleşebiliriz.”

4. Sakinleştirici teknikler kullanabilirsiniz

* Derin nefes alıp verme oyunları (mum üfler gibi)

* Kısa süreli ortam değişikliği

* Sevdiği bir nesneyle temas (peluş oyuncak, küçük battaniye)

* “Duygu köşesi” oluşturma: Rahat bir alan, yumuşak ışık, çizim imkanı

Bu tekniklerin amacı cezalandırmak değil; çocuğun bedenini ve zihnini yeniden düzenlemesine yardımcı olmaktır.