Karasu Marmaris tatilim sırasında zaman, zaman ilçe merkezine iner, tanıdık dostlarla farklı konularda yarenlik ederim. Karasu benim yetmişe merdiven dayayan yaşım içerisinde, en önemli ilçe odaklı sevdamdır. Bundan sonra da bu sevdadan kopup başka sevdaların beşine koşacak ne enerjim var ne de imkanım... Öğretmenler sitesindeki tek odalık sarayım benim gideceğim son yaşam durağım olacak gibi, bana el sallıyor. Medya Karasu’nun dinamik yapısına ne kadar ayak uydururum bilemem, bildiğim bir şey var, hayatın içinde her şey ilk günkü tazeliğini bir türlü koruyamıyor. Gün geliyor istenmeyen ayrılıklar yaşanabiliyor. Öncü Karasu ve Karasu Haberleri’nin genç, dinamik, hevesli kadrosuyla gideceğim yere kadar gideceğim. Bendeki bu Karasu sevdası olduğu müddetçe sanırım Medya Karasu’dan kopamam. Burada yazmakla Karasu sevdama da katkı sunduğumu düşünüyorum. Gelin bu haftaki tadı tuzu olmayan bayram sonraki ilk yazımı, bir hakemlik anısıyla noktalayalım:

Bu fikri bana, Mustafa Püskül’ün adını taşıyan Püskül Pasajı’ndaki kitapçının sahibi, espri zenginliği dolu dolu olan kardeş verdi. “Hocam, ara sıra anılarını da yaz” dedi. Ben de bugün için yazayım geri diyorum. Biliyorsunuz benim Nazım Hoca kimliğim hakemlikten geliyor. Hakem olarak tarihin yaprakları arasında Karasuspor’un maçlarını da yönettim. Sanırım 1986, 1987 ve 1988 yıllarında olacak, Karasuspor’un, Arifiyespor’la Birinci Amatör Küme’ye terfi için yaptığı iki ayaklı maçın ilkini Karasu’da ben yönetmiştim. Hakemliğimi profesyonel lige taşıdığım o yıllarda yönettiğim Karasuspor-Arifiyespor maçında yaşadıklarım gösterdiğim kırmızı kart, maç sonrası yaşadıklarım ilk günkü tazeliğini korur. O gün Karasuspor Mustafa Püskül’ün attığı golle evinde 1-0 öne geçmiş, Arifiye buna yanıt vermiş ve karşılaşma 1-1’e taşınmıştı. Arifiye’nin beraberlik sayısını kim attı hatırlamıyorum. Devam ediyorum, karşılaşma eşitliğe taşınınca maçın içindeki tansiyon tavan yaptı. Bir ara Karasuspor frikik kazanmıştı. Arifiye barajının içine giren Karasusporlu Hikmet’in Arifiyeli sporcuya attığı kural dışı kafa sonrası ortalık karıştı. O yıllarda hakemlerin birçoğu kırmızı kartını arka cebinde taşırken, ben kokartımın altındaki cebimde taşırdım. Neden mi? Arka cepte kırmızı olduğundan olası kırmızı kart oradan çıkacağı için, eliniz oraya gitti mi, olası atılacak oyunca elinle hakemin kartını çıkarmaması adına tepki verirdi. Ben Hikmet’e kokart altından kartımı çıkarana kadar hiç tepki gelmedi. Ne zamanki baktılar o cepten kırmızı çıktı, şaşırdılar. Hiç unutmam, ben sarı bile görmedim, direk nasıl kırmızı olur şeklindeki Hikmet isyanı bugün anı olarak karşınıza çıktı. Neyse Karasuspor, Arifiyespor ile benim yönettiğim maçta yenişemedi. Maç sonu ne oldu biliyor musunuz? Durun onu da anlatayım da bu anı turu biraz daha renklensin:

Maç içinde rakiplerine didişen, rakip savunmanın en iyilerinden olan Kudret’i attırmaya çalışan Şenol, maç bitimi yanıma gelerek sinkaflı küfürleri bir bir suratıma sıralarken, bir dizi tehdidi de, “Sen Karasu’ya gelmiyecen mi, geldiğinde görüşürüz” diyerek hakem cebime koydu. Tabi maç sonu raporumda Şenol ne söylediyse raporuma yazdım. Sonuç yaklaşık sekiz maç ceza aldı. Sonra mı ne oldu? Karasuya geldim, Şenol’u gördüm, “Ne haber Şenol” dedim, “Vay hocam hoş geldin” demez mi? Yahu Şenol hani sen Karasuya gelecen, o zaman görürsün gününü demez mi? Sonuç, Allah’ı var müthiş fiziği, iyi savunmacılığı ile gelmesi gereken yere gelemeyen Şenol, saha içinde ne kadar hırçınsa, ne kadar agresifse, saha dışında bir o kadar da efendi, daha saygılı bir sporcuydu. Halen Karasu’da beni gördüğünde selamını esirgemez. Yeri ve zamanı geldiğinde anılar kervanında cepte olan birikimleri sizinle paylaşmaya devam etmeye çalışacağım.