Remzi Akbaş'ın "Kırmızı çizgimiz: ATATÜRK" başlıklı köşe yazısı

Türkiye geçtiğimiz cuma günü çok önemli bir gelişmeye sahne oldu.

Bildiğiniz üzere Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'ın El-Evvel Stadyumu'nda yapılması beklenen FB ile GS arasındaki Süper Kupa finali iptal edildi.

Stadyumda olmaları gereken Galatasaray ve Fenerbahçe takımları alana gelmezken, soyunma odalarındaki forma ve malzemeler toplanarak geri götürüldü.

Maçın iptaline gerekçe olarak sporcuların formalarında "Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün portresi, Yurtta Sulh Cihanda Sulh ve Ne Mutlu Türküm Diyene" pankartıyla çıkmak istenmesine izin verilmemesiydi.

Doğal olarak bu ret ediliş Türk milleti tarafından kabul edilebilir değildi. Dolayısıyla bu karar toplumun da baskısıyla her iki takım futbolcularına da olumsuz yansıdı. Ve yetkili idarecilerin de onayıyla maça çıkmayarak ülkemize döndüler.

Böyle bir gelişme elbette beklenmiyordu. Ancak, "Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan belliydi." Çünkü bu maçın Türk ırkına ve Atatürk'e bakış açısı belli olan Suudi Arabistan'da yapılacağı açıklandığı günden beri kamuoyunda bir tepki oluşmuştu.

Ayrıca forma ve pankartlar gökten mi indi? Bunlar bilinmiyor muydu? Eğer bilinmiyorsa bu durum TFF ve Spor Bakanlığı içinde çok büyük zafiyet olduğunu gösterir.

Başta Spor Bakanlığı ve Futbol Federasyonu olmak üzere bazı siyasi güçler kupa finalinin orada oynamasının dünyada daha çok ses getireceğini düşünmüş olabilir. Ayrıca Suudi Arabistan ile ikili ilişkilerin daha ileriye gidilmesi de istenmiş olabilir. Ancak bütün bunlar toplumun tepkisini ve ATATÜRK hassasiyetini gidermiyor.

Bundan sonra ne olacağını tahmin etmek güç değil.

Türk futbol tarihinde iki ezeli rakibin taraftarı ilk kez bütünsellik göstererek maçın oynanmasını istemedi. Bir daha siyasi erk böyle plansız ve halktan onaysız bir organizasyon yapacak kadar cesaretli olmayacaktır.

Yılın son günlerinde Kuzey Irak'ta 12 askerimizin şehit verilmesine yönelik toplumun hassasiyeti ve siyasi muhalefetin tepkiselliği devam ederken böyle bir gelişme yaşanması o tartışmaları da pasifize etti.

Spor ve siyaset, birbirlerinin alanlarına bir hayli dahil olmuş durumdadır. Bunun en önemli sebebi, sporun politik olarak kullanılabilecek alanlar yaratmasıdır.

Hükümetler de sporu, siyasi sosyalleşmede ve bir olumsuzluğun giderilmesinde önemli bir araç olarak kullanabilmektedir.

Acaba diyorum; burada da aynı senaryo mu yazıldı? Yoksa tesadüf mü oldu?

Milli birliğimiz ve ulusal değerlerimiz siyasi çıkar uğruna kullanım aracı olmamalıdır. Çünkü bunlar ve ATATÜRK bizim kırmızı çizgimizdir!